Çarşamba, Kasım 30, 2005
Bir dilek tut ‘A Vida E Bela’ gerçekleştirsin.
“Şu hayatta görmek istediğim tek sanatçı Sting!”
Hay hay hemen.
“Modeller gibi podyumda bir yürüyebilsem başka bir şey istemem.”
Oldu bilin.
“Öğlen yemeğine Paris’e gidip akşam geri gelmek isterdim.”
Tamam, hangi öğlen?
Birisinin sizin için hayallerinizi gerçekleştirmesi harika değil mi. Alaaddin’in sihirli lambası elimize geçse, içinden cin çıksa ve “dile benden ne dilersen” dese, kim hayır der ki.
Portekizli bir girişimci bunu yaptı, yani Alaaddin’in sihirli lambasını herkesin kullanımına sundu. İşi daha da ilginç hale getirip “hediye” konseptiyle pazara çıkardı.
Portekizli A Vida E Bela şirketi insanların hayattan daha çok zevk almak istekleri gerçeğinden yola çıkmış ve hayalleri gerçekleştirmenin bunun için iyi bir yolu olduğunu düşünmüş. Daha da ilginci bunu hayalini bildiğiniz birine hediye olarak sunabilme imkanı tanımış.
İşleyişine gelince; Şirketten dileğini bildiğiniz biri için davetiye satın alıyorsunuz ve seçtiğiniz kişiye gönderiyorsunuz, geri kalanı A Vida E Bela sizin için hallediyor.
Örneğin kız arkadaşınız 1 günlüğüne model mi olmak istiyor, şirket bütün programı yapıyor, kız arkadaşınız bir model bir gününü nasıl geçiriyorsa aynısını yaşıyor. Kuaföre gidip model bakımı yaptırıyor, ünlülerin gittiği lokantaya gidiyor, podyumda yürüyor, fotoğrafları çekiliyor.
Bu cazip fikir sadece bireysel müşterilerin değil kimi işletmelerin de dikkatini çekmiş. Mesela kredi kartı şirketleri A Vida E Bela gibi şirketlerle anlaşma yapıp müşterilerinin kazandıkları puanları buralarda harcamalarını sağlıyorlar. Hem müşteriler farklı bir tecrübe yaşıyor, hem de çılgın rekabet ortamında yeni bir fikirle müşterilerinin ilgisini çekmeyi başarıyorlar.
Fiyatları 400 USD’den başlayan hediyeler kişisel talebe göre artabiliyor.
Ama olsun birinin hayallerini gerçekleştirmek demek ömür boyu saklanacak bir hatıra demek.
Keşke birisi de benim için hediye çeki alsa, ne güzel olurdu.
Hay hay hemen.
“Modeller gibi podyumda bir yürüyebilsem başka bir şey istemem.”
Oldu bilin.
“Öğlen yemeğine Paris’e gidip akşam geri gelmek isterdim.”
Tamam, hangi öğlen?
Birisinin sizin için hayallerinizi gerçekleştirmesi harika değil mi. Alaaddin’in sihirli lambası elimize geçse, içinden cin çıksa ve “dile benden ne dilersen” dese, kim hayır der ki.
Portekizli bir girişimci bunu yaptı, yani Alaaddin’in sihirli lambasını herkesin kullanımına sundu. İşi daha da ilginç hale getirip “hediye” konseptiyle pazara çıkardı.
Portekizli A Vida E Bela şirketi insanların hayattan daha çok zevk almak istekleri gerçeğinden yola çıkmış ve hayalleri gerçekleştirmenin bunun için iyi bir yolu olduğunu düşünmüş. Daha da ilginci bunu hayalini bildiğiniz birine hediye olarak sunabilme imkanı tanımış.
İşleyişine gelince; Şirketten dileğini bildiğiniz biri için davetiye satın alıyorsunuz ve seçtiğiniz kişiye gönderiyorsunuz, geri kalanı A Vida E Bela sizin için hallediyor.
Örneğin kız arkadaşınız 1 günlüğüne model mi olmak istiyor, şirket bütün programı yapıyor, kız arkadaşınız bir model bir gününü nasıl geçiriyorsa aynısını yaşıyor. Kuaföre gidip model bakımı yaptırıyor, ünlülerin gittiği lokantaya gidiyor, podyumda yürüyor, fotoğrafları çekiliyor.
Bu cazip fikir sadece bireysel müşterilerin değil kimi işletmelerin de dikkatini çekmiş. Mesela kredi kartı şirketleri A Vida E Bela gibi şirketlerle anlaşma yapıp müşterilerinin kazandıkları puanları buralarda harcamalarını sağlıyorlar. Hem müşteriler farklı bir tecrübe yaşıyor, hem de çılgın rekabet ortamında yeni bir fikirle müşterilerinin ilgisini çekmeyi başarıyorlar.
Fiyatları 400 USD’den başlayan hediyeler kişisel talebe göre artabiliyor.
Ama olsun birinin hayallerini gerçekleştirmek demek ömür boyu saklanacak bir hatıra demek.
Keşke birisi de benim için hediye çeki alsa, ne güzel olurdu.
RESFEST TEKRAR İSTANBUL'DA!
İlk kez geçen sene düzenlenen Resfest bu sene tekrar Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde. Geçen seneye nazaran daha hareketli ve içerik olarak daha dolu geçeceğini düşündüğüm Resfest için biletler Biletix'te satışa sunuldu. Bitmeden almakta yarar var.
Programla ilgili olarak aşağıdaki bilgiyi okuyabilir ya da buradan ayrıntılara bakabilirsiniz.
RESFEST 2005 programında her sene olduğu gibi son zamanların en iyi kısa film ve uzun metraj belgeselleri, en ilginç animasyonları, en etkileyici video klipleri, tasarım ve reklam filmleri yer alacak.
Kısalar bölümündeki Shorts 1, 2 ve 3 programlarında zamanımızın en yeni hikaye anlatım teknikleri kullanılarak çekilmiş, Jared Hess, Gaelle Denis, Miguel Arteta, Johan Kramer, Eduard Salier, Chris Cunningham, Nakd Design ve Stylewar gibi yönetmenlerin elinden çıkma aksiyon, animasyon ve grafik bazlı kısa filmler; beşinci yılında olan By Design (Tasarımsal) programında dünyanın en önde gelen ‘motion graphics’ (hareketli grafik) ve ‘broadcast design’ (televizyon yayın tasarımı) dallarında çalışmalar yer alıyor.
Yine Kısalar bölümümüze dahil ettiğimiz, bu sene ilki düzenlenen Triple Threat (Üçlü Tehlike) adlı özel programda, dijital dünyanın hızla yükselen yıldızları Nagi Noda, Jonnie Ross ve François Vogel’in filmleri bulunuyor.
Cinema Electronica ve Videos That Rock adlı programları içeren video klip bölümünde izleyebileceğiniz işler arasında Chemical Brothers, Dizzee Rascal, RJD2, Four Tet, Bloc Party, LCD Soundsystem, Quasimoto, The Arcade Fire, Lemon Jelly ve Flaming Lips gibi grupların yeni videoları yer alıyor.
RESFEST 2005’in yönetmen retrospektifi bölümünde, şimdiye dek 300’ü aşkın ödüllü reklam filmi, Basement Jaxx, Madonna, Prodigy ve Fatboy Slim gibi sanatçılara video klipler çekmiş, Los Angeles’ta yaşayan İskandinav asıllı ekip Traktor yer alıyor. İlk kez festivale eklenen video retrospektifi bölümünde ise ünlü müzisyen/solist Beck’in Spike Jonze, Mark Romanek, Motion Theory gibi yönetmenlerce çekilmiş kliplerine yer veriliyor.
Bu senenin uzun metraj filmlerinden biri, çeşitli altkültürleri konu eden “Hype!” ve “Scratch” gibi dokümanterlerle tanınan Doug Pray’in yönettiği, yedi graffiti sanatçısını ele alan “Infamy (Kötü Şöhret)” adlı film. Diğer uzun metraj yapım ise “City of God (Tanrıkent)” ve “Constant Gardener (Bahçıvan)” gibi filmlerin yönetmeni Fernando Meirelles'in yapımcılığını üstlendiği, Brezilya kültürünün yapı taşlarından mistik ginga ruhunu ve Brezilya milli sporu olan futbolu konu alan belgesel “Ginga: The Soul of Brasilian Football (Ginga: Brezilya Futbolunun Ruhu)”.
Türkiye’den Seçmeler adlı programda Türk yönetmenlerin çektiği kısa filmlere ve tasarım filmlerine yer verilecek. İngiltere’de yaşamakta olan Yunus Akseki’nin Cath Le Couteur ile ortaklaşa yönettiği, bir İngiliz’in ayakkabılı New York macerasını anlatan “Foot Cred (Tam Üstüne Bastın)” bu programda yer alan filmlerden biri; “Foot Cred” aynı zamanda global festival kapsamında başka birçok şehirde gösteriliyor.
Programla ilgili olarak aşağıdaki bilgiyi okuyabilir ya da buradan ayrıntılara bakabilirsiniz.
RESFEST 2005 programında her sene olduğu gibi son zamanların en iyi kısa film ve uzun metraj belgeselleri, en ilginç animasyonları, en etkileyici video klipleri, tasarım ve reklam filmleri yer alacak.
Kısalar bölümündeki Shorts 1, 2 ve 3 programlarında zamanımızın en yeni hikaye anlatım teknikleri kullanılarak çekilmiş, Jared Hess, Gaelle Denis, Miguel Arteta, Johan Kramer, Eduard Salier, Chris Cunningham, Nakd Design ve Stylewar gibi yönetmenlerin elinden çıkma aksiyon, animasyon ve grafik bazlı kısa filmler; beşinci yılında olan By Design (Tasarımsal) programında dünyanın en önde gelen ‘motion graphics’ (hareketli grafik) ve ‘broadcast design’ (televizyon yayın tasarımı) dallarında çalışmalar yer alıyor.
Yine Kısalar bölümümüze dahil ettiğimiz, bu sene ilki düzenlenen Triple Threat (Üçlü Tehlike) adlı özel programda, dijital dünyanın hızla yükselen yıldızları Nagi Noda, Jonnie Ross ve François Vogel’in filmleri bulunuyor.
Cinema Electronica ve Videos That Rock adlı programları içeren video klip bölümünde izleyebileceğiniz işler arasında Chemical Brothers, Dizzee Rascal, RJD2, Four Tet, Bloc Party, LCD Soundsystem, Quasimoto, The Arcade Fire, Lemon Jelly ve Flaming Lips gibi grupların yeni videoları yer alıyor.
RESFEST 2005’in yönetmen retrospektifi bölümünde, şimdiye dek 300’ü aşkın ödüllü reklam filmi, Basement Jaxx, Madonna, Prodigy ve Fatboy Slim gibi sanatçılara video klipler çekmiş, Los Angeles’ta yaşayan İskandinav asıllı ekip Traktor yer alıyor. İlk kez festivale eklenen video retrospektifi bölümünde ise ünlü müzisyen/solist Beck’in Spike Jonze, Mark Romanek, Motion Theory gibi yönetmenlerce çekilmiş kliplerine yer veriliyor.
Bu senenin uzun metraj filmlerinden biri, çeşitli altkültürleri konu eden “Hype!” ve “Scratch” gibi dokümanterlerle tanınan Doug Pray’in yönettiği, yedi graffiti sanatçısını ele alan “Infamy (Kötü Şöhret)” adlı film. Diğer uzun metraj yapım ise “City of God (Tanrıkent)” ve “Constant Gardener (Bahçıvan)” gibi filmlerin yönetmeni Fernando Meirelles'in yapımcılığını üstlendiği, Brezilya kültürünün yapı taşlarından mistik ginga ruhunu ve Brezilya milli sporu olan futbolu konu alan belgesel “Ginga: The Soul of Brasilian Football (Ginga: Brezilya Futbolunun Ruhu)”.
Türkiye’den Seçmeler adlı programda Türk yönetmenlerin çektiği kısa filmlere ve tasarım filmlerine yer verilecek. İngiltere’de yaşamakta olan Yunus Akseki’nin Cath Le Couteur ile ortaklaşa yönettiği, bir İngiliz’in ayakkabılı New York macerasını anlatan “Foot Cred (Tam Üstüne Bastın)” bu programda yer alan filmlerden biri; “Foot Cred” aynı zamanda global festival kapsamında başka birçok şehirde gösteriliyor.
Salı, Kasım 29, 2005
“Bir saniye”de “Bir saniye”
Bekle…
Bekle…
Bekle ilham gelsin de seni uyandırsın kıvrıldığın masandan.
Fikir denen serseri aslında iş’in içinde uyur ve birinin gelip kendisini öperek uyandırmasını bekler.
Belçika’lı “OneSecond” nefes tazeleyici şeker markasını yaratanlar da bunu yapmışlar.
Para az…
Rakip çok…
Ürün üretilmiş…
Adı konmuş…
Her şey hazır…
Ama…
Para çok çok az.
Ne yapalım, ne yapalım…
İş’in içine bakalım;
Adı neydi bu ürünün “OneSecond” / ”BirSaniye”
Neden? “E öyle dakikalarca şekeri, tableti çiğneyerek, nefes problemimi çözecek zamanım yok, hemen geçsin bitsin şu kötü tat ağzımdan.”
Ne yapıyordu bu ürün “Bir saniyede nefesi tazeliyordu”, yani adı fonksiyonuna tam oturuyor.
Bir dakika paramız çok az!
Biri çıkıp yine iş’in içine bakar ve çözümü bulur;
“Televizyon spotlarımız 1 saniye sürsün”
ve
“Sadece 1 gün yayında kalalım”
ve
“Yüksek frekansta yayınlanalım”
1 saniyeye ne sığar demeyin, işte reklam;
Bir kadın elindeki “OneSecond” tabletini dilinin üzerine yerleştirir, arkasından ürünü görürüz, dış ses hızla “OneSecond” der ve film biter.
İş’in içine bakan kazanır.
Medya Şirketi: Duval Guillaume and Initiative
Kaynak: Adage
Bekle…
Bekle ilham gelsin de seni uyandırsın kıvrıldığın masandan.
Fikir denen serseri aslında iş’in içinde uyur ve birinin gelip kendisini öperek uyandırmasını bekler.
Belçika’lı “OneSecond” nefes tazeleyici şeker markasını yaratanlar da bunu yapmışlar.
Para az…
Rakip çok…
Ürün üretilmiş…
Adı konmuş…
Her şey hazır…
Ama…
Para çok çok az.
Ne yapalım, ne yapalım…
İş’in içine bakalım;
Adı neydi bu ürünün “OneSecond” / ”BirSaniye”
Neden? “E öyle dakikalarca şekeri, tableti çiğneyerek, nefes problemimi çözecek zamanım yok, hemen geçsin bitsin şu kötü tat ağzımdan.”
Ne yapıyordu bu ürün “Bir saniyede nefesi tazeliyordu”, yani adı fonksiyonuna tam oturuyor.
Bir dakika paramız çok az!
Biri çıkıp yine iş’in içine bakar ve çözümü bulur;
“Televizyon spotlarımız 1 saniye sürsün”
ve
“Sadece 1 gün yayında kalalım”
ve
“Yüksek frekansta yayınlanalım”
1 saniyeye ne sığar demeyin, işte reklam;
Bir kadın elindeki “OneSecond” tabletini dilinin üzerine yerleştirir, arkasından ürünü görürüz, dış ses hızla “OneSecond” der ve film biter.
İş’in içine bakan kazanır.
Medya Şirketi: Duval Guillaume and Initiative
Kaynak: Adage
Cumartesi, Kasım 26, 2005
Reklam arası G.O.R.A.'lı
Bugün Show TV'de Gora vardı. Aslında Gora mı vardı yoksa yeni bir reklam kuşağı mı izledim tam olarak bilmiyorum. Bir nevi futbol maçına döndürmüşler filmi. Maç esnasında bir dolu reklam ve logo geçer. Gora'da da bu vardı. Özellikle KC Grup'un, filmin bir yerinde kocaman logosunu yapılardan birine yerleştirmesi, logosunu mütemadiyen ekranın sol üst köşesine yapıştırması gibi uygulamaları; Selpak mendilin duygusal sahnelerde ekranın solunda paketini havada uçuşur bir şekilde göstermesi; Aygaz ya da İpragaz, tam olarak hatırlamıyorum, karakterlerden biri tüpte yumurta pişirirken, tüpün hemen önüne kendi ürününü koyması, asıl korkuncu ise İpragaz ve Aygaz logolarının, esas karakterler koridorda ilerlerken, duvarlarda gözükmesi o kadar rahatsız etti ki beni, filmi sadece acaba başka uygulama yapmışlar mı merakıyla izlemeye devam ettim.
Keza filmin büyük bir bölümünde sol üstte, logolar endamlarıyla ortaya çıktılar. Sucuk ağacından kopartılmış sucukları yerken Aytaç logosu, Cem Yılmaz'a bilgi yüklenirken çıkan bir bilgisayar firmasının logosu, bir halı bulduklarında Kaşmir Halı logosu, kahve falı bakarken Kütahya Porselen, Cem Yılmaz ışınlanırken hemen solunda duvara yapıştırılmış Vito (sanırım inşaat ürünleri yapıyorlar) ve yine berbat bir uygulamaya imza atarak, C.Y. yerleri silerken beliren Vileda logosu ve ürünü...
Galiba Show TV bundan böyle tüm film ve dizilerde bu şekilde bir ürün yerleştirme yoluna gidecek. İlki Kurtlar Vadisi'nde görülen, bazı ürünleri ve marka logolarını yerleştirme uygulaması, eğer böyle başarısız olmaya devam ederse, zaten reklamlardan bıkmış olan tüketicinin kanal değiştirmesine sebep olmaz mı? Peki, bir firmanın sponsor olup, Gora'nın başında, KC Grup Gora'yı sunar, demesi ve ardından filmin her yerinde bu firmanın logosunun olması o filmi ucuzlatmaz mı? Ve firmalar 'İşte fırsat!' diye nasıl böyle bir şeye izin verirler? Şimdiye kadar hangi filme yapıldı böyle bir abukluk? Gora'nın içinde zaten bir dolu ürün yerleştirme var, ama bunu filmin bir parçası haline getirip (tabii onlar da bunu abartmışlar o da ayrı bir konu) yapmışlar. Sonradan ürün ya da logo yerleştirirseniz zaten böyle kötü görünür.
Keza filmin büyük bir bölümünde sol üstte, logolar endamlarıyla ortaya çıktılar. Sucuk ağacından kopartılmış sucukları yerken Aytaç logosu, Cem Yılmaz'a bilgi yüklenirken çıkan bir bilgisayar firmasının logosu, bir halı bulduklarında Kaşmir Halı logosu, kahve falı bakarken Kütahya Porselen, Cem Yılmaz ışınlanırken hemen solunda duvara yapıştırılmış Vito (sanırım inşaat ürünleri yapıyorlar) ve yine berbat bir uygulamaya imza atarak, C.Y. yerleri silerken beliren Vileda logosu ve ürünü...
Galiba Show TV bundan böyle tüm film ve dizilerde bu şekilde bir ürün yerleştirme yoluna gidecek. İlki Kurtlar Vadisi'nde görülen, bazı ürünleri ve marka logolarını yerleştirme uygulaması, eğer böyle başarısız olmaya devam ederse, zaten reklamlardan bıkmış olan tüketicinin kanal değiştirmesine sebep olmaz mı? Peki, bir firmanın sponsor olup, Gora'nın başında, KC Grup Gora'yı sunar, demesi ve ardından filmin her yerinde bu firmanın logosunun olması o filmi ucuzlatmaz mı? Ve firmalar 'İşte fırsat!' diye nasıl böyle bir şeye izin verirler? Şimdiye kadar hangi filme yapıldı böyle bir abukluk? Gora'nın içinde zaten bir dolu ürün yerleştirme var, ama bunu filmin bir parçası haline getirip (tabii onlar da bunu abartmışlar o da ayrı bir konu) yapmışlar. Sonradan ürün ya da logo yerleştirirseniz zaten böyle kötü görünür.
Cuma, Kasım 25, 2005
McDonald's - İçimizdeki Çocuk
McDonald's - İçimizdeki Çocuk
Originally uploaded by firat
Yönetmen: Joel Pront
Salı, Kasım 22, 2005
Müşteri her zaman haklı mıdır?
... Sonuçta sizin ücretinizi veriyorlar ve verdikleri ücrete karşılık bir hizmet bekliyorlar. O zaman haklı mı oluyorlar? Belki de... Sizden bekledikleri hizmet, ürününü nasıl pazarladığınız ve gösterdiğinizle ilgili. Daha çok bilinirlik, daha fazla ürünü sattırma, tüketiciyi kendileri çekme, markanın gücünü vurgulama ve ürünle ilgili bilgileri vermek için çalışıyoruz. Fikirlerin iyi olması, aynı kategoride bulunan mevcut markalarla olan rekabette üstünlük getiriyor. Fikirleri destekleyen görsel çalışmalar ise tüketicide o markayla ilgili olarak bir yakınlaşma, hatırlama ve caziplik sağlıyor. O yüzden birbirine benzer tasarımlar yapmamak gerekiyor ki reklamı yapılan ürünler ayrışsın.
Görsellik çok önemli. Çünkü okuyucu/izleyici görselle ilk önce vuruluyor ve ardından diğer yazılı materyale yöneliyor. İnsanlığın varoluşundan beri devam eden bir süreç bu. Fikir elbette ki önemli ama göz ilk önce görseli algılayıp ondan sonra yoluna devam eder. Ayrıntılara bütünden sonra iner ve ona göre algı sağlatır.
İşim, fikri destekleyen ya da fikri oluşturan görsel tasarımlar yapmak. Çoğu zaman görselle birlikte oluşturuyorum genel fikri çünkü beynim bunun üzerine kurulu. Halen gelişen, kendisini besleyen ve sürekli beslemeye devam eden, çözüm bulan ve üreten bir tasarımcı olduğumu düşünüyorum ve ajansım da böyle düşündüğü için bana belli bir ücret veriyor. İşimi biliyorum ve halen öğreniyorum. Peki ajanslarla çalışan müşteriler eğer bunları biliyorlarsa, doğru çözümü sunacağımı düşünerek benim gibi insanlarla çalışıp, her ay belli bir ücret ödüyorlarsa neden kendi istekleri doğrultusunda hareket etmek istiyorlar? Zaten benim işimi biliyorsa bana ihtiyacı yoktur. Demek ki onun bilmediği bir şeyi biliyorum ve meslek seçimimi buna göre şekillendirip bir hizmet sunuyorum.
'Bu sanki olmamış gibi. Şu imajı biraz yana kaydırsak nasıl olur? Logoyu biraz daha büyütelim. Şekildeki gibi bir piktogram koyalım. Size bir ilan gönderiyorum, oradaki gibi bir lay-out kullanabilir miyiz? Yazı fontunu (!) değiştirebilir miyiz? Puntoyu biraz büyütelim" vs.
Bu ve buna benzer yüzlerce müşteri isteği sayabilir ve yazıyı daha da uzatabilirim. Ama blog'u izleyen reklamcılar zaten bunları biliyor. Böyle müşterilerle ise her gün karşılaşıyorsunuz, keza bunların birçoğu bana da rastlıyor. Sizden defalarca revizyon yapmanızı istiyor ve işinizden soğumanıza neden oluyorlar. Müşterilerimden biriyle yaklaşık üç aydır uğraşıyorum ve dün başka bir arkadaşa devretmek zorunda kaldım çünkü artık ne yapacak isteğim, ne de gösterecek sabrım kaldı. Tam üç aydır ilan ve basılı materyallere gelen revizyonların haddi hesabı yok. Kendi içlerinde çeliştikleri ve anlaşamadıkları için şu ana kadar (abartmıyorum) beşyüze (rakamla 500) yakın revizyon yaptım. Ve mecraya çıkana kadar bu böyle devam edecek. Henüz bitmedi ve bitecek gibi de görünmüyor.
Bazen şuna da rastlıyorsunuzdur: İşinizi sizden daha iyi bilen müşteri profili! "Şunu şöyle yaparsanız, bu daha iyi olur" mantığıyla, aslında 'ben böyle olmasını istiyorum, benim görsel tasarım gücüm senden daha kuvvetli" düşüncesini sizin üzerinizde deneyen müşteri profilidir bu. Sanat okullarından mezun olup, belli başlı ajanslarda deneyim edinip sonra bunların aslında bir hiç olduğunu size göstermeye çalışan profildir bu.
Müşteri her zaman haklı değildir, olamaz. Nasıl bir doktora, işini nasıl yapacağını meslektaşları dışında, bu işin profesyoneli olmayanlar söyleyemezse, müşterilerin de aynen bu şekilde düşünmeleri gerekiyor. Biraz egolarını ve verdikleri ücreti bir kenara bırakıp, işi profesyonellere devretmeleri lazım. Sonuçta bireysel değil, insanları etkileyen işler yapıyoruz.
Görsellik çok önemli. Çünkü okuyucu/izleyici görselle ilk önce vuruluyor ve ardından diğer yazılı materyale yöneliyor. İnsanlığın varoluşundan beri devam eden bir süreç bu. Fikir elbette ki önemli ama göz ilk önce görseli algılayıp ondan sonra yoluna devam eder. Ayrıntılara bütünden sonra iner ve ona göre algı sağlatır.
İşim, fikri destekleyen ya da fikri oluşturan görsel tasarımlar yapmak. Çoğu zaman görselle birlikte oluşturuyorum genel fikri çünkü beynim bunun üzerine kurulu. Halen gelişen, kendisini besleyen ve sürekli beslemeye devam eden, çözüm bulan ve üreten bir tasarımcı olduğumu düşünüyorum ve ajansım da böyle düşündüğü için bana belli bir ücret veriyor. İşimi biliyorum ve halen öğreniyorum. Peki ajanslarla çalışan müşteriler eğer bunları biliyorlarsa, doğru çözümü sunacağımı düşünerek benim gibi insanlarla çalışıp, her ay belli bir ücret ödüyorlarsa neden kendi istekleri doğrultusunda hareket etmek istiyorlar? Zaten benim işimi biliyorsa bana ihtiyacı yoktur. Demek ki onun bilmediği bir şeyi biliyorum ve meslek seçimimi buna göre şekillendirip bir hizmet sunuyorum.
'Bu sanki olmamış gibi. Şu imajı biraz yana kaydırsak nasıl olur? Logoyu biraz daha büyütelim. Şekildeki gibi bir piktogram koyalım. Size bir ilan gönderiyorum, oradaki gibi bir lay-out kullanabilir miyiz? Yazı fontunu (!) değiştirebilir miyiz? Puntoyu biraz büyütelim" vs.
Bu ve buna benzer yüzlerce müşteri isteği sayabilir ve yazıyı daha da uzatabilirim. Ama blog'u izleyen reklamcılar zaten bunları biliyor. Böyle müşterilerle ise her gün karşılaşıyorsunuz, keza bunların birçoğu bana da rastlıyor. Sizden defalarca revizyon yapmanızı istiyor ve işinizden soğumanıza neden oluyorlar. Müşterilerimden biriyle yaklaşık üç aydır uğraşıyorum ve dün başka bir arkadaşa devretmek zorunda kaldım çünkü artık ne yapacak isteğim, ne de gösterecek sabrım kaldı. Tam üç aydır ilan ve basılı materyallere gelen revizyonların haddi hesabı yok. Kendi içlerinde çeliştikleri ve anlaşamadıkları için şu ana kadar (abartmıyorum) beşyüze (rakamla 500) yakın revizyon yaptım. Ve mecraya çıkana kadar bu böyle devam edecek. Henüz bitmedi ve bitecek gibi de görünmüyor.
Bazen şuna da rastlıyorsunuzdur: İşinizi sizden daha iyi bilen müşteri profili! "Şunu şöyle yaparsanız, bu daha iyi olur" mantığıyla, aslında 'ben böyle olmasını istiyorum, benim görsel tasarım gücüm senden daha kuvvetli" düşüncesini sizin üzerinizde deneyen müşteri profilidir bu. Sanat okullarından mezun olup, belli başlı ajanslarda deneyim edinip sonra bunların aslında bir hiç olduğunu size göstermeye çalışan profildir bu.
Müşteri her zaman haklı değildir, olamaz. Nasıl bir doktora, işini nasıl yapacağını meslektaşları dışında, bu işin profesyoneli olmayanlar söyleyemezse, müşterilerin de aynen bu şekilde düşünmeleri gerekiyor. Biraz egolarını ve verdikleri ücreti bir kenara bırakıp, işi profesyonellere devretmeleri lazım. Sonuçta bireysel değil, insanları etkileyen işler yapıyoruz.
Pazartesi, Kasım 21, 2005
Klasik ilanlar
Bu site, geçmişten günümüze birçok farklı kategori için yapılmış ilanları içeriyor. Otomotiv, parfüm, evcil hayvan, fotoğraf makineleri, havacılık, spor, bankacılık, sigortacılık vb. gibi başlıklar altında, tarihlere göre sıralanmış ilanlara rastlamak mümkün.
Çeşni
- Son günlerde Mustafa Sandal'lı Muhabbet Kart reklamları yine arzetti televizyon ekranlarına. Bu seferki prodüksiyon diğer filmlere nazaran daha uğraştırıcı olmuş sanki. Uzayda geçen, ne idüğü belirsiz, senaryosu ürünü desteklemeyen, repliklerin çok sıkıcı ve bir o kadar da anlamsız olduğu, neden bu kadar masraf edildiği anlaşılmayan, Hazır Kart kullanıcıların telefonlarına köntör yüklemek için Muhabbet Kart istemediği, varlığından dahi bihaber olduğu böyle bir ürün için yapılmış, 'onca paraya yazık reklamlardan" biri. Muhakkak bi' bildikleri var yoksa bunca riske neden girsinler ki?, diye düşünmeden edemiyor insan.
- "Bi' Kilim yeter sevgilim..." Ünlü kullanımı dorukta, senaryo müthiş (!), sanat yönetimi ise hiç bu kadar başarılı yapılmamıştı sanırım... Din fontunun yaratıcısı, yarattığı yazı karakterinin bu kadar kötü kullanımına şahit olsaydı, herhalde ekrandan gözünü alamaz ve bu şekilde yapılmış bir 'çözüme' lanet okurdu. Hem fontun kendi özelliği yıkılarak deforme edilmiş, hem de okunaksız ve ne idüğü belirsiz bir leke çıkmış ortaya. Ekran görüntüsünü aldığım resimde bile zor seçebildim ne yazıldığını. Tipografide deformasyon vardır ama bu kadar yanlış bir deformasyon yapılamaz. Grafik sorun çözmektir, sorun yaratmak değil.
- Peugeot'nun son kampanyasını duymuşsunuzdur. 206 model 206 milyon, 307 model 307 milyon vs. Bu kadar uygun fiyatları duyanlar mutlaka bayilere akın etmişlerdir. Ancak ilanlarda ve outdoor'larda verilmeyen önemli bir bilgiyi unutmuşlar: Peşinatlar 10,000 YTL' nin üstünde! Bunu öğrenen etrafımdaki birçok kişi açıkçası hayal kırıklığına uğrayıp bu kampanyadan yararlanmaktan vazgeçtiler. Peugeot'nun istediği herhalde bayilerine insanları çekmek ve onları orada bilgilendirmek. Keza internet sitesinde de bilgiler mevcut. Ancak Peugeot asıl önemli noktayı 'saklayarak' müşteri memnuniyetsizliğine çanak tutmuş. Yanlış olan bu.
- Bugün gördüm ve çok başarılı buldum. Doğru fikir ve iyi tasarım birleşince böyle güzel işler çıkıyor ortaya. Bugünkü Hürriyet'in ekonomi sayfasında BorusanOtomotivFinans'ın bir ilanı. Karşınıza çıkarsa bakmakta yarar var.
- Hollanda'lı bir reklam ajansının başarılı işleriyle dolu internet sitesi: www.kesselskramer.com . Diesel'in birçok kampanyasına rastlayacağınız sitenin en önemli özelliği, yenileme butonuna tıkladığınızda bir başka siteye yönledirildiğinizi zannetmenizi sağlaması. Yönlendirildiğiniz tüm sitelerin tasarımları bilerek basit ve kötü yapılmış. Hepsinin içerikleri farklı ama siteleri iyi incelediğinizde ajansın çok başarılı işlerine ulaşabiliyorsanız. Bu arada küçük bir ayrıntı, Kessels Kramer'ın ajansının bulunduğu yer eski bir kilise. Ve her milletten çalışanı var. (Bilgi için Tülinity'e teşekkürler.)
(Ekran görüntüleri reklamlar.tv'den)
- "Bi' Kilim yeter sevgilim..." Ünlü kullanımı dorukta, senaryo müthiş (!), sanat yönetimi ise hiç bu kadar başarılı yapılmamıştı sanırım... Din fontunun yaratıcısı, yarattığı yazı karakterinin bu kadar kötü kullanımına şahit olsaydı, herhalde ekrandan gözünü alamaz ve bu şekilde yapılmış bir 'çözüme' lanet okurdu. Hem fontun kendi özelliği yıkılarak deforme edilmiş, hem de okunaksız ve ne idüğü belirsiz bir leke çıkmış ortaya. Ekran görüntüsünü aldığım resimde bile zor seçebildim ne yazıldığını. Tipografide deformasyon vardır ama bu kadar yanlış bir deformasyon yapılamaz. Grafik sorun çözmektir, sorun yaratmak değil.
- Peugeot'nun son kampanyasını duymuşsunuzdur. 206 model 206 milyon, 307 model 307 milyon vs. Bu kadar uygun fiyatları duyanlar mutlaka bayilere akın etmişlerdir. Ancak ilanlarda ve outdoor'larda verilmeyen önemli bir bilgiyi unutmuşlar: Peşinatlar 10,000 YTL' nin üstünde! Bunu öğrenen etrafımdaki birçok kişi açıkçası hayal kırıklığına uğrayıp bu kampanyadan yararlanmaktan vazgeçtiler. Peugeot'nun istediği herhalde bayilerine insanları çekmek ve onları orada bilgilendirmek. Keza internet sitesinde de bilgiler mevcut. Ancak Peugeot asıl önemli noktayı 'saklayarak' müşteri memnuniyetsizliğine çanak tutmuş. Yanlış olan bu.
- Bugün gördüm ve çok başarılı buldum. Doğru fikir ve iyi tasarım birleşince böyle güzel işler çıkıyor ortaya. Bugünkü Hürriyet'in ekonomi sayfasında BorusanOtomotivFinans'ın bir ilanı. Karşınıza çıkarsa bakmakta yarar var.
- Hollanda'lı bir reklam ajansının başarılı işleriyle dolu internet sitesi: www.kesselskramer.com . Diesel'in birçok kampanyasına rastlayacağınız sitenin en önemli özelliği, yenileme butonuna tıkladığınızda bir başka siteye yönledirildiğinizi zannetmenizi sağlaması. Yönlendirildiğiniz tüm sitelerin tasarımları bilerek basit ve kötü yapılmış. Hepsinin içerikleri farklı ama siteleri iyi incelediğinizde ajansın çok başarılı işlerine ulaşabiliyorsanız. Bu arada küçük bir ayrıntı, Kessels Kramer'ın ajansının bulunduğu yer eski bir kilise. Ve her milletten çalışanı var. (Bilgi için Tülinity'e teşekkürler.)
(Ekran görüntüleri reklamlar.tv'den)
Cuma, Kasım 18, 2005
Perşembe, Kasım 17, 2005
Bir Neo-Modernist Manifesto
• Tasarlanacak işin, kağıdın yüzeyine ait, orada kalan bir iş değil, kurulması gereken bir mekan, inşa edilecek bir yapı olduğunu billmek,
• Metnin görüntü, görüntünün metin olduğunu farketmek,
• Güzel-çirkin değerlendirmelerine karşı çıkmak,
• Fikrin anahtar unsur olduğunu, iyi fikrin iyi biçimi getirebileceğini bilmek,
• İyi bir fikir yoksa, çözümü dekorasyonda, süste arama kolaylığına kaçmamak,
• Sunuşu düşünceye tercih etmemek, sunuşu düşüncenin sunulması için kullanmak,
• Görünürde kolay, görünürde basit olanın içinde ne kadar çok düşünce yattığını bilmek,
• Yeteneğin, düşüncenin önünden düşüncenin arkasına geçtiğini bilmek,
• İzleyiciyi dışarıdan içeri, izleyenden katılana çeken bir tasarım anlayışını tercih etmek,
• Kandırma, baştan çıkarma yolu yerine, bilgilendirme, ikna etme yolunu tasarım anlayışı olarak kabul etmek,
• İyi tasarımın, iyi sattıran ya da kendini iyi satan tasarım olmadığını bilmek,
• Her şeyin çok fazla tasarlandığı, tasarımın içeriğin kendisi haline geldiği günümüz moda çözümlerinde, içeriği aşırı tasarım elemanlarından arındırmak, içeriği öne çekmek,
• Tasarım çözümünü, tasarım probleminin kendisinde aramak,
• Tasarımı, yapılacak "iş"in içinde bulmak,
• Malzemeyi bir tasarım unsuru olarak kullanmak,
• Sürekliliğin tasarım olduğunu farketmek,
• Günün geçerli tarzlarına, üsluplarına bağlı olmayan, tarzlara mahkum olmayan bir tasarım anlayışını yerleştirmek,
• Giderek tarzı ve dekorasyonu reddererek, görünen süsün arkasındaki gerçek tasarımı öne çıkarmak,
• Tasarlanmış bir ürüne bakıldığında, ilk görünenin tarz olmamasını sağlamak,
• Tarzın seçilemeyeceğini, tarzın ancak oluşabileceğini bilmek,
• Tarzın önceden seçildiği tasarım anlayışına karşı çıkmak,
• Tasarımı yazı karakteri ve tipografik üslup gibi yüzeysel etkilerden arındırmak,
• Tasarım sorunlarının yazı karakteri seçimiyle çözülemeyeceğine inanmak,
• Dikkatin, tasarlanan "iş"in bütününden, yazı karakterine kaymasını önlemek,
• Tarif eden, açıklayan, resimleyerek açıklayan, "açık eden" bir tasarım anlayışından uzak durmak,
• Kendini, her şeyi, hemen anında anlatmayan, göstermeyen. bakıldığı anda bitmeyen, giderek keşfedilen bir tasarım anlayışını geliştirmek,
• Yeni formlar, yeni görüntü biçimleri önermek yerine, yeni anlama biçimleri, yeni algılama biçimleri önermek.
Bülent Erkmen
Evde bulduğum iki sayfalık bir fotokopiden. Sanırım bir arkadaştan almıştım vakti zamanında. Bülent Erkmen'in "Dekorasyon" dergisindeki bir yazısından.
• Metnin görüntü, görüntünün metin olduğunu farketmek,
• Güzel-çirkin değerlendirmelerine karşı çıkmak,
• Fikrin anahtar unsur olduğunu, iyi fikrin iyi biçimi getirebileceğini bilmek,
• İyi bir fikir yoksa, çözümü dekorasyonda, süste arama kolaylığına kaçmamak,
• Sunuşu düşünceye tercih etmemek, sunuşu düşüncenin sunulması için kullanmak,
• Görünürde kolay, görünürde basit olanın içinde ne kadar çok düşünce yattığını bilmek,
• Yeteneğin, düşüncenin önünden düşüncenin arkasına geçtiğini bilmek,
• İzleyiciyi dışarıdan içeri, izleyenden katılana çeken bir tasarım anlayışını tercih etmek,
• Kandırma, baştan çıkarma yolu yerine, bilgilendirme, ikna etme yolunu tasarım anlayışı olarak kabul etmek,
• İyi tasarımın, iyi sattıran ya da kendini iyi satan tasarım olmadığını bilmek,
• Her şeyin çok fazla tasarlandığı, tasarımın içeriğin kendisi haline geldiği günümüz moda çözümlerinde, içeriği aşırı tasarım elemanlarından arındırmak, içeriği öne çekmek,
• Tasarım çözümünü, tasarım probleminin kendisinde aramak,
• Tasarımı, yapılacak "iş"in içinde bulmak,
• Malzemeyi bir tasarım unsuru olarak kullanmak,
• Sürekliliğin tasarım olduğunu farketmek,
• Günün geçerli tarzlarına, üsluplarına bağlı olmayan, tarzlara mahkum olmayan bir tasarım anlayışını yerleştirmek,
• Giderek tarzı ve dekorasyonu reddererek, görünen süsün arkasındaki gerçek tasarımı öne çıkarmak,
• Tasarlanmış bir ürüne bakıldığında, ilk görünenin tarz olmamasını sağlamak,
• Tarzın seçilemeyeceğini, tarzın ancak oluşabileceğini bilmek,
• Tarzın önceden seçildiği tasarım anlayışına karşı çıkmak,
• Tasarımı yazı karakteri ve tipografik üslup gibi yüzeysel etkilerden arındırmak,
• Tasarım sorunlarının yazı karakteri seçimiyle çözülemeyeceğine inanmak,
• Dikkatin, tasarlanan "iş"in bütününden, yazı karakterine kaymasını önlemek,
• Tarif eden, açıklayan, resimleyerek açıklayan, "açık eden" bir tasarım anlayışından uzak durmak,
• Kendini, her şeyi, hemen anında anlatmayan, göstermeyen. bakıldığı anda bitmeyen, giderek keşfedilen bir tasarım anlayışını geliştirmek,
• Yeni formlar, yeni görüntü biçimleri önermek yerine, yeni anlama biçimleri, yeni algılama biçimleri önermek.
Bülent Erkmen
Evde bulduğum iki sayfalık bir fotokopiden. Sanırım bir arkadaştan almıştım vakti zamanında. Bülent Erkmen'in "Dekorasyon" dergisindeki bir yazısından.
Çarşamba, Kasım 16, 2005
Bu bir tepkidir (!)
Atlas Jet'in Avis benzeri ilanı gazetelerde arz-ı endam eylediği anda çoğu reklamcıdan beklendik tepkiler duyuldu/görüldü/okundu. Hulusi Derici'nin ajansı M.A.R.K.A.'nın yaptığı bir ilandı bu, biliyorsunuz. Avis ilanının birebir aynısı. Geçen ayki Marketing Türkiye'de ise Hulusi Derici bununla ilgili olarak bir söyleşi yaptı ve bunun çalıntı/arak olarak görülmemesini, ortada bir strateji olduğunu ve sadece bu stratejiyi kullandıklarını söylemişti. (Böyle bir açıklamaya gerek var mıydı?)
Bu ayki Marketing Türkiye'de ise Farkyeri reklam ajansı, M.A.R.K.A.'nın Zeki Triko için yaptığı "Güneşi Özledik" ilanlarının aynı lay-out'ını alıp, Hulusi Derici'nin Atlas Jet için yaptığı işi protesto etmek için, yandaki karşılığı vermiş.
Gerçekten de müthiş bir protesto! Reklam yaratıcılarından da böyle bir tepki vermeleri beklenirdi, değil mi? İlgi çekmek, 'biz yaratıcıyız, oradan buradan araklamayız, araklayana da işte böyle tepki veririz'i gerçekten başarılı bir şekilde 'tepkilemişler'. Farkyeri reklam ajansı gerçekten iyi yapmış. Keşke ama keşke Hulusi Derici'yi, yanında çalıştıkları dönemde uyarsalardı, keza böyle tepkilere uğramasını baştan engellemiş olurlardı. Ve böylelikle tam sayfa bir ilan vermeye gerek olmazmış o zaman.
Hulusi Derici zaten ne yaptığını çok iyi bilen bir reklamcı. Tepkilere aldırmaz tavrı da, tepkilere gösterdiği davranışları da bunun göstergesi zaten. Asıl komik olan (aslında olmayan) Hulusi Derici'nin düştüğü durum değil, Farkyeri ajansının, yaratıcı grubuyla çektirdiği fotoğraflarını Zeki Triko ilanınının lay-out'ıyla, bunu bir dergide yayınlatmaları. Bu, fark yaratmak ya da tepki vermenin ötesine geçmiş, boşuna para harcamışlar. Samimi olamadıkları gibi, bunu 'tepkiliyiz biz!' haykırışıyla gözümüzün içine sokmuşlar.
Bu da bir seçim tabii.
Ne diyelim. Fark yaratmak bu olsa gerek:)
(Ayrıca, zaten ilan kendini yeterince belli ediyor, alttaki yazıya ihtiyaç var mıydı?)
İlandaki body copy:
"Güneşi özledik. Küçük kifayetsizdir. Hatta kestirmedir de! Özgünlük soz konusu olduğunda, size kifayetsiz reklamcılar olarak, iki kelime kekelemek isteriz: Gü-gü-güneşi ö-ö-özledik! Ya siz?"
Bu ayki Marketing Türkiye'de ise Farkyeri reklam ajansı, M.A.R.K.A.'nın Zeki Triko için yaptığı "Güneşi Özledik" ilanlarının aynı lay-out'ını alıp, Hulusi Derici'nin Atlas Jet için yaptığı işi protesto etmek için, yandaki karşılığı vermiş.
Gerçekten de müthiş bir protesto! Reklam yaratıcılarından da böyle bir tepki vermeleri beklenirdi, değil mi? İlgi çekmek, 'biz yaratıcıyız, oradan buradan araklamayız, araklayana da işte böyle tepki veririz'i gerçekten başarılı bir şekilde 'tepkilemişler'. Farkyeri reklam ajansı gerçekten iyi yapmış. Keşke ama keşke Hulusi Derici'yi, yanında çalıştıkları dönemde uyarsalardı, keza böyle tepkilere uğramasını baştan engellemiş olurlardı. Ve böylelikle tam sayfa bir ilan vermeye gerek olmazmış o zaman.
Hulusi Derici zaten ne yaptığını çok iyi bilen bir reklamcı. Tepkilere aldırmaz tavrı da, tepkilere gösterdiği davranışları da bunun göstergesi zaten. Asıl komik olan (aslında olmayan) Hulusi Derici'nin düştüğü durum değil, Farkyeri ajansının, yaratıcı grubuyla çektirdiği fotoğraflarını Zeki Triko ilanınının lay-out'ıyla, bunu bir dergide yayınlatmaları. Bu, fark yaratmak ya da tepki vermenin ötesine geçmiş, boşuna para harcamışlar. Samimi olamadıkları gibi, bunu 'tepkiliyiz biz!' haykırışıyla gözümüzün içine sokmuşlar.
Bu da bir seçim tabii.
Ne diyelim. Fark yaratmak bu olsa gerek:)
(Ayrıca, zaten ilan kendini yeterince belli ediyor, alttaki yazıya ihtiyaç var mıydı?)
İlandaki body copy:
"Güneşi özledik. Küçük kifayetsizdir. Hatta kestirmedir de! Özgünlük soz konusu olduğunda, size kifayetsiz reklamcılar olarak, iki kelime kekelemek isteriz: Gü-gü-güneşi ö-ö-özledik! Ya siz?"
Salı, Kasım 15, 2005
Pazartesi, Kasım 14, 2005
Meslekmetik
Beğenerek takip ettiğim bloglardan Altıüstü Tasarım'ın yazarı Mehmet, hoş bir zincir başlatmış. Adı da 'Memetik'. Acemiblogcu Ali ise beni 'sobeleyerek' zincire katılmamı sağlamış oldu. Başlayalım.
Meslek:
Reklam çizeri, sanat yönetmeni.
Meslek dalınız (ya da ilgi alanınız) içinde en beğendiğiniz isim?
Birçok isim var aslında. Ama bunların başında Erol Yılmaz geliyor. bana grafik tasarımı öğreten, teorisini çözmemi sağlayan ve halen de bana mesleğimde bir şeyler öğretmeye çalışan hocam ve dostum. Erol'un dışında Bülent Erkmen, David Carson, Neville Brody gibi büyük tasarımcılar, sanat tarihindeki diğer grafik tasarımcılar ve plastik sanatçılar geliyor. Aslında birçok kişiden besleniyorum. Tek kişi demek biraz hafif kalıyor.
Mesleğinizle ilgili en başarılı ürün
Freehand ve Photoshop. Rotring ve maket bıçağı. A3 ve A4 kağıt. Scanner ve dijital fotoğraf makinesi. Macintosh! Tüm masaüstü programlar.
Mesleğinizden en çok yararlanan şirket
Şu anda çalıştığım ajansım, Alaaddin Adworks. Ve öncesinde eski ajansım Euro RSCG İstanbul.
Sektörünüz içinde bulunan başarılı fikir adamı, öğretmen ya da yazar
Reklama bakışı, tasarım tarzı ve görüşlerine her zaman güvendiğim ve danıştığım tek kişi Erol Yılmaz'dır. Sorunları çözmede kullandığı yolları her zaman sevmişimdir ve mesleğimde bunları genelde kullanmaya çalışırım.
Mesleğinizde gelişmenize yarayan en iyi kaynak (kitap, websitesi, blog v.b.)
Birçok kaynak var tabii ki. Özellikle yurdışındaki (linklerini verdiğim ve yazmadığım) birçok reklamcılık, grafik tasarım ve sanat sitelerinin yanında, Luerzer's Archive, Communication Arts, Epica, Graphis ve Eye gibi başarılı tasarım ve reklam dergi/kitapları da var. Ayrıca Türkiye'deki pazarlama, tasarım, reklam, teknoloji bloglarını da takip ediyorum. Her gün takip ettiğim bloglar, Ortakdefter, Fikir Platformu, marketallica, Eylülce, Altıüstü Tasarım, Bildirgeç, Hafif.org, AdKritik, TurkMac, isbn9760806 Yeni bu vs.
Altıüstü Tasarım'ın belirttiği gibi, Memetiklerde birilerini sobeleyip, onların başına iş açmak ådettenmiş. O zaman, Ortakdefter'deki herkesi sobeliyorum. Bakalım onların bu sorulara cevapları ne olacak.
Meslek:
Reklam çizeri, sanat yönetmeni.
Meslek dalınız (ya da ilgi alanınız) içinde en beğendiğiniz isim?
Birçok isim var aslında. Ama bunların başında Erol Yılmaz geliyor. bana grafik tasarımı öğreten, teorisini çözmemi sağlayan ve halen de bana mesleğimde bir şeyler öğretmeye çalışan hocam ve dostum. Erol'un dışında Bülent Erkmen, David Carson, Neville Brody gibi büyük tasarımcılar, sanat tarihindeki diğer grafik tasarımcılar ve plastik sanatçılar geliyor. Aslında birçok kişiden besleniyorum. Tek kişi demek biraz hafif kalıyor.
Mesleğinizle ilgili en başarılı ürün
Freehand ve Photoshop. Rotring ve maket bıçağı. A3 ve A4 kağıt. Scanner ve dijital fotoğraf makinesi. Macintosh! Tüm masaüstü programlar.
Mesleğinizden en çok yararlanan şirket
Şu anda çalıştığım ajansım, Alaaddin Adworks. Ve öncesinde eski ajansım Euro RSCG İstanbul.
Sektörünüz içinde bulunan başarılı fikir adamı, öğretmen ya da yazar
Reklama bakışı, tasarım tarzı ve görüşlerine her zaman güvendiğim ve danıştığım tek kişi Erol Yılmaz'dır. Sorunları çözmede kullandığı yolları her zaman sevmişimdir ve mesleğimde bunları genelde kullanmaya çalışırım.
Mesleğinizde gelişmenize yarayan en iyi kaynak (kitap, websitesi, blog v.b.)
Birçok kaynak var tabii ki. Özellikle yurdışındaki (linklerini verdiğim ve yazmadığım) birçok reklamcılık, grafik tasarım ve sanat sitelerinin yanında, Luerzer's Archive, Communication Arts, Epica, Graphis ve Eye gibi başarılı tasarım ve reklam dergi/kitapları da var. Ayrıca Türkiye'deki pazarlama, tasarım, reklam, teknoloji bloglarını da takip ediyorum. Her gün takip ettiğim bloglar, Ortakdefter, Fikir Platformu, marketallica, Eylülce, Altıüstü Tasarım, Bildirgeç, Hafif.org, AdKritik, TurkMac, isbn9760806 Yeni bu vs.
Altıüstü Tasarım'ın belirttiği gibi, Memetiklerde birilerini sobeleyip, onların başına iş açmak ådettenmiş. O zaman, Ortakdefter'deki herkesi sobeliyorum. Bakalım onların bu sorulara cevapları ne olacak.
Pazar, Kasım 13, 2005
Pantheon ve marka imparatorlukları
Özellikle reklam yaratıcılarının, önlerine brief geldikten sonra düşünme aşamasına geçmeden önce, mutlaka reklam bütçesinin ne kadar olduğunu sormaları gerekiyor. Çünkü yaşanılan bir sorundur. Bulduğunuz fikre çok güvenirsiniz, bunu mecrada görmenin hem sizi hem de gören kitleyi etkileyeceğini düşünürsünüz, heyecanlanır, sabırsızlanır ve işe hemen başlamak istersiniz. Tabii bunları düşünmeden önce bütçeyi görmemişsinizdir. Sonunda o an gelir ve bulduğunuz fikirler çöpe gider. O yüzden çalışmaya başlamadan önce bütçeler her zaman yaratıcılara gösterilir/gösterilmelidir.
Büyük bütçeli yapımlar o markanın ne kadar güçlü olduklarını vurgularlar aslında. Bu bir nevi büyük imparatorluklarının yaptırdıkları dev yapılara benzer. Mimari üstünlüklerini geçmiş zaman imparatorluklarının üstünde tutup, her zaman ona göre yapılar inşa etmeye çalışmışlardır. Büyük kiliseler, Pantheon gibi büyük yapılar, büyük meydanlar, kaleler vs. Bunlar o imparatorun ve imparatorluğun ne kadar güçlü olduklarını gösteren simgelerdir.
Reklama yapılan yatırımların, büyük imparatorlukların mimari yapıtları olduğunu düşünelim. Nike'ın reklam filmlerinin (hemen hemen tüm filmlerinin), fikir dışında prodüksiyon ve medya bütçelerinin inanılmaz boyutlarda olması ve Adidas'ın buna aynı büyüklükte bir karşılık vermesi spor ürünleri imparatorluğunun ne kadar büyüklükte olduğunu görmemizi sağlıyor. Bu markaları bu denli özel kılan ise yarattıkları marka değerlerinin, tüketiciyi mutlu kılması, tüketicinin kendisini özel hissetmesi ve markasını kullandığında tüketicinin sosyal kimliğini ortaya çıkartmasıdır. Bu iki büyük markanın, marka imajlarına bu kadar yatırım yapmasının nedeni bu. Sadece bir marka değil, bir yaşam tarzını da benimsetmek... Nike'ın özellikle interneti çok doğru kullanması (Macromedia, Nike için özel kodlar bile geliştirdi), internet dünyasında kendi alanında bir imparatorluk kurmasına yetti. Adidas ise bunun gerisinde kaldı.
Bütçe, doğru fikirle birleşince ortaya Nike ve Adidas gibi iki markanın muhteşem filmleri çıkıyor. Bunun dışında şu an aklıma gelen diğer örnekler ise Sony PlayStation2 'Mountain've Rexona Reward'ın 'Stunt City' 'filmi. Honda'nın 3 aylık çalışmanın ürünü muhteşem "Grrr" filmi ise birçok reklamcılık yarışmasından ödüllerle dönen çok başarılı bir animasyon harikası.
Böyle filmlere gerçekten gerek var mı? Evet var. Çünkü marka imparatorluklarının Pantheon'ları bu filmler. Ne kadar büyük yapı kurarsanız, rakiplerinize o kadar gözdağı ve tüketicinize de ne kadar güçlü olduğunuzu gösterirsiniz. Bu filmler de bunun kanıtı.
Büyük bütçeli yapımlar o markanın ne kadar güçlü olduklarını vurgularlar aslında. Bu bir nevi büyük imparatorluklarının yaptırdıkları dev yapılara benzer. Mimari üstünlüklerini geçmiş zaman imparatorluklarının üstünde tutup, her zaman ona göre yapılar inşa etmeye çalışmışlardır. Büyük kiliseler, Pantheon gibi büyük yapılar, büyük meydanlar, kaleler vs. Bunlar o imparatorun ve imparatorluğun ne kadar güçlü olduklarını gösteren simgelerdir.
Reklama yapılan yatırımların, büyük imparatorlukların mimari yapıtları olduğunu düşünelim. Nike'ın reklam filmlerinin (hemen hemen tüm filmlerinin), fikir dışında prodüksiyon ve medya bütçelerinin inanılmaz boyutlarda olması ve Adidas'ın buna aynı büyüklükte bir karşılık vermesi spor ürünleri imparatorluğunun ne kadar büyüklükte olduğunu görmemizi sağlıyor. Bu markaları bu denli özel kılan ise yarattıkları marka değerlerinin, tüketiciyi mutlu kılması, tüketicinin kendisini özel hissetmesi ve markasını kullandığında tüketicinin sosyal kimliğini ortaya çıkartmasıdır. Bu iki büyük markanın, marka imajlarına bu kadar yatırım yapmasının nedeni bu. Sadece bir marka değil, bir yaşam tarzını da benimsetmek... Nike'ın özellikle interneti çok doğru kullanması (Macromedia, Nike için özel kodlar bile geliştirdi), internet dünyasında kendi alanında bir imparatorluk kurmasına yetti. Adidas ise bunun gerisinde kaldı.
Bütçe, doğru fikirle birleşince ortaya Nike ve Adidas gibi iki markanın muhteşem filmleri çıkıyor. Bunun dışında şu an aklıma gelen diğer örnekler ise Sony PlayStation2 'Mountain've Rexona Reward'ın 'Stunt City' 'filmi. Honda'nın 3 aylık çalışmanın ürünü muhteşem "Grrr" filmi ise birçok reklamcılık yarışmasından ödüllerle dönen çok başarılı bir animasyon harikası.
Böyle filmlere gerçekten gerek var mı? Evet var. Çünkü marka imparatorluklarının Pantheon'ları bu filmler. Ne kadar büyük yapı kurarsanız, rakiplerinize o kadar gözdağı ve tüketicinize de ne kadar güçlü olduğunuzu gösterirsiniz. Bu filmler de bunun kanıtı.
Cumartesi, Kasım 12, 2005
Düşündüğünden daha hızlısın
Bu outdoor çalışmasıyla Taxi Toronto, London International Awards'da "billboard reklam" kategorisinde ödül almış. 2,5 metre boyundaki koşan sporcu ise Kanadalı engelli koşucu PerditaFelicien.
via adverblog
Cuma, Kasım 11, 2005
Karakter kullanımı
Engin Günaydın'ı ilk Bir Demet Tiyatro'da oynadığı zabıta karakteriyle tanıdım. Ondan sonra birçok dizide oynadı. Alacakaranlık dizisinde canlandırdığı manik depresif kiralık katilde ise, komedi dışındaki karakterleri de canlandırabildiğini göstermek istercesine çok başarılıydı. Sonra Zaga'da oynamaya başladı. Orada oluşturduğu karakter ise adeta üstüne yapıştı ve oynadığı birkaç karakterle bunu tekrarlamaya başladı.
Ajansın onu düşünerek yazdığı aşikar Telsim DOA Sports'tan sonra, yine biraz paranoyak, korkak, duygusal bir karakteri Avrupa Yakası'nda canlandırmaya başladı. Son olarak da Ülker Cafe Crown'da fındık delisi bir istasyon şefini oynuyor.
Farklı markaların, farklı kategorilerde olan ürünleri için yapılan buna benzer reklam filmlerinin, ürünü tanıtmada kullanılan karakterin aynı ton, aynı şive ve aynı tarz esprilerle tüketiciye sunulması, tüketicinin yanılmasını sağlayacağını düşünüyorum. Karakterin, ürünün önüne geçmesi (Engin Günaydın'ın artan popülaritesini düşünecek olursak) tüketiciyi şaşırtacağı gibi, bilinirlik ve satış artırımında olumsuz bir etki yaratabilir. Ünlü kullanımında olduğu kadar, karakter kullanımında da dikkat edilmesi gerekiyor. Ortada kendini tekrar eden bir karakter var ve bu karakterin kullanıldığı iki reklam filmi.
Reklamcılar E. Günaydın'ı keşfetmiş görünüyor. İlerleyen günlerde birçok reklamda onun yüzünü görmemiz olası.
Ajansın onu düşünerek yazdığı aşikar Telsim DOA Sports'tan sonra, yine biraz paranoyak, korkak, duygusal bir karakteri Avrupa Yakası'nda canlandırmaya başladı. Son olarak da Ülker Cafe Crown'da fındık delisi bir istasyon şefini oynuyor.
Farklı markaların, farklı kategorilerde olan ürünleri için yapılan buna benzer reklam filmlerinin, ürünü tanıtmada kullanılan karakterin aynı ton, aynı şive ve aynı tarz esprilerle tüketiciye sunulması, tüketicinin yanılmasını sağlayacağını düşünüyorum. Karakterin, ürünün önüne geçmesi (Engin Günaydın'ın artan popülaritesini düşünecek olursak) tüketiciyi şaşırtacağı gibi, bilinirlik ve satış artırımında olumsuz bir etki yaratabilir. Ünlü kullanımında olduğu kadar, karakter kullanımında da dikkat edilmesi gerekiyor. Ortada kendini tekrar eden bir karakter var ve bu karakterin kullanıldığı iki reklam filmi.
Reklamcılar E. Günaydın'ı keşfetmiş görünüyor. İlerleyen günlerde birçok reklamda onun yüzünü görmemiz olası.
Çarşamba, Kasım 09, 2005
Kuşların fısıldadığına göre...
...Marketing Türkiye, Haluk Mesci'nin cevap yazısını bu sayısında yayınlayamıyormuş. Aralık sayısında çıkartacaklarmış.
Sizce:
MT bir sonraki sayıda, HM'nin cevap yazısını yayınlayabilecek mi yayınlayamayacak mı?
Sizce:
MT bir sonraki sayıda, HM'nin cevap yazısını yayınlayabilecek mi yayınlayamayacak mı?
Salı, Kasım 08, 2005
Grafik tasarımında dile getirilmeyen kurallar
Sanırım dünyanın neresinde olursanız olun, yaratıcıların çektiği sorunlar hep aynı kalacak.
1. Fontlarınız , işinizi üzerinde gösterdiğiniz bilgisayarda bulunan, muhtemel en kötü font olarak varsayılacaktır.
2. Eğer elinizde iki adet fotoğraf varsa, kötü olanı yazıcıya gidecektir.
3. Ne kadar az vaktiniz varsa, bilgisayarınız o kadar işe yaramaz olacaktır.
4. Satış bölümündeki elemanlar tarafından verilen sözlerin gerçekte hiçbir dayanağı yoktur.
5. Satış bölümü elemanları her şeyi söz verebilirler.
6. Eğer bir metin iki sözcük içeriyorsa bir tanesi yanlış yazılacaktır.
7. Hız. Kalite. Karşılanabilirlik. Herhangi bir tanesini secin.
8. İş yanlışsa bu asla grafik operaötürün suçu değildir.
9. Sildiğiniz “içindekiler", müşterinin ilk bakacağı ilk şey olacaktır.
10. OCR (Optik Karakter Tanıma) iyi bir komedidir.
11. Eğer müşteriye üç adet tasarım gösterilecekse, sizin en az favoriniz olan veya her birinin herhangi bir en kötü kombinasyonu seçilecektir.
12. Eğer iki adet tasarım gösterilecekse, başka bir üçüncü istenecektir. Bu da sağlanırsa, ilk ikisinden biri seçilecektir.
13. Daha fazla kopya talep ederseniz, bunlar .jpg olarak gönderilecektir. Eğer resim isterseniz, powerpoint sunumları gönderilecektir.
14. Müşteriler, kurumsal logolarını kullanılabilir, çıkışa hazır şekilde bulundurmazlar, bu yüzden sormanıza gerek yok.
15. En iyi tasarımlar asla müşteri ile etkileşimden sağ çıkamazlar.
16. Müşterinin eşinin adını yanlış telaffuz edeceksiniz.
17. Sahip olduğunuz en iyi fikir daha önceden tescillidir.
18. Kodunuzdaki hataları bulmanın en iyi yolu müşteriye, „bir yenilik“ göstermektir.
19. Kafanızdaki imaja uygun bir (stok) fotoğraf daha çekilmemiştir.
20. Yaratıcı ilham stüdyoya olan uzaklıkla ters orantılı olarak gelir.
21. İşi bitirmek için izin verilen zamanla, müşteri tarafından şikayet edeceği şeyler üzerinde çalışması gereken zamanlar ters orantılıdır.
22. Doktorlar, astronotlar ve tesisatçılar işlerini yapmak icin eğitime ihtiyaç duyarlar, fakat bilgisayarı olan herhangi bir kişi grafik tasarımcısıdır.
23. Teknik destek SSS’si (FAQ) ne kadar ayrıntılı olursa olsun hiç kimse sizin sorunuzu daha önce duymamıştır.
24. Müşterinin bir tasarımındaki renklerin sayısı orijinal spesifikasyonlardakinden (original bid specs) iki tane fazladır.
25. Müşterinin diski sizin donanımıınızda çalışmaz & çalıştığı zaman ise kullanılamaz halde tescilli resimler barındırır.
26. Eğer müşterinizin diskini okumak için yeni donanım satın alırsanız, bu, alacağınız bu tipteki disklerin en sonuncusu olacaktır.
27. Müşteriniz çoğu zaman tasarımınızı beğenmeyecek ama neden olduğunu pek de bilmeyecektir.
28. Bilgisayar çökmeleri her zaman işinizi kaydetmeden 30 saniye önce gercekleşir.
29. Ne istediğini kesinlikle bilen bir müşteri, hiçbir fikri olmayan müşteriden daha kötüdür.
30. Sağlayacak içerikleri olmayan müşteriler Lorem Ipsum’un kullanımı hakkında şikayet edeceklerdir.
31. Her şey bir an önce yapılmalıdır, son tarihler inanılmaz önemlidir, ta ki müşteriniz malzeme sağlayıp, işinizi onaylayana kadar.
32. Müşteri her zaman haklıdır. Ve aptaldır.
Eğer daha fazla zamanınız olsaydı, bu listeye ekleyebileceğiniz en az 5 şey daha olurdu. Hadi, ekleyin.
(Adland'den ceviren: Burcu Dicle Yildiz)
1. Fontlarınız , işinizi üzerinde gösterdiğiniz bilgisayarda bulunan, muhtemel en kötü font olarak varsayılacaktır.
2. Eğer elinizde iki adet fotoğraf varsa, kötü olanı yazıcıya gidecektir.
3. Ne kadar az vaktiniz varsa, bilgisayarınız o kadar işe yaramaz olacaktır.
4. Satış bölümündeki elemanlar tarafından verilen sözlerin gerçekte hiçbir dayanağı yoktur.
5. Satış bölümü elemanları her şeyi söz verebilirler.
6. Eğer bir metin iki sözcük içeriyorsa bir tanesi yanlış yazılacaktır.
7. Hız. Kalite. Karşılanabilirlik. Herhangi bir tanesini secin.
8. İş yanlışsa bu asla grafik operaötürün suçu değildir.
9. Sildiğiniz “içindekiler", müşterinin ilk bakacağı ilk şey olacaktır.
10. OCR (Optik Karakter Tanıma) iyi bir komedidir.
11. Eğer müşteriye üç adet tasarım gösterilecekse, sizin en az favoriniz olan veya her birinin herhangi bir en kötü kombinasyonu seçilecektir.
12. Eğer iki adet tasarım gösterilecekse, başka bir üçüncü istenecektir. Bu da sağlanırsa, ilk ikisinden biri seçilecektir.
13. Daha fazla kopya talep ederseniz, bunlar .jpg olarak gönderilecektir. Eğer resim isterseniz, powerpoint sunumları gönderilecektir.
14. Müşteriler, kurumsal logolarını kullanılabilir, çıkışa hazır şekilde bulundurmazlar, bu yüzden sormanıza gerek yok.
15. En iyi tasarımlar asla müşteri ile etkileşimden sağ çıkamazlar.
16. Müşterinin eşinin adını yanlış telaffuz edeceksiniz.
17. Sahip olduğunuz en iyi fikir daha önceden tescillidir.
18. Kodunuzdaki hataları bulmanın en iyi yolu müşteriye, „bir yenilik“ göstermektir.
19. Kafanızdaki imaja uygun bir (stok) fotoğraf daha çekilmemiştir.
20. Yaratıcı ilham stüdyoya olan uzaklıkla ters orantılı olarak gelir.
21. İşi bitirmek için izin verilen zamanla, müşteri tarafından şikayet edeceği şeyler üzerinde çalışması gereken zamanlar ters orantılıdır.
22. Doktorlar, astronotlar ve tesisatçılar işlerini yapmak icin eğitime ihtiyaç duyarlar, fakat bilgisayarı olan herhangi bir kişi grafik tasarımcısıdır.
23. Teknik destek SSS’si (FAQ) ne kadar ayrıntılı olursa olsun hiç kimse sizin sorunuzu daha önce duymamıştır.
24. Müşterinin bir tasarımındaki renklerin sayısı orijinal spesifikasyonlardakinden (original bid specs) iki tane fazladır.
25. Müşterinin diski sizin donanımıınızda çalışmaz & çalıştığı zaman ise kullanılamaz halde tescilli resimler barındırır.
26. Eğer müşterinizin diskini okumak için yeni donanım satın alırsanız, bu, alacağınız bu tipteki disklerin en sonuncusu olacaktır.
27. Müşteriniz çoğu zaman tasarımınızı beğenmeyecek ama neden olduğunu pek de bilmeyecektir.
28. Bilgisayar çökmeleri her zaman işinizi kaydetmeden 30 saniye önce gercekleşir.
29. Ne istediğini kesinlikle bilen bir müşteri, hiçbir fikri olmayan müşteriden daha kötüdür.
30. Sağlayacak içerikleri olmayan müşteriler Lorem Ipsum’un kullanımı hakkında şikayet edeceklerdir.
31. Her şey bir an önce yapılmalıdır, son tarihler inanılmaz önemlidir, ta ki müşteriniz malzeme sağlayıp, işinizi onaylayana kadar.
32. Müşteri her zaman haklıdır. Ve aptaldır.
Eğer daha fazla zamanınız olsaydı, bu listeye ekleyebileceğiniz en az 5 şey daha olurdu. Hadi, ekleyin.
(Adland'den ceviren: Burcu Dicle Yildiz)
"Tasarım: Bir probleme, bir soruya, çözüm bulma, cevap verme hâli."
Tasarlayan: Bu cevabı veren
Tasarlanan: Bu cevabın kendisi"*
İhap Hulusi Görey 1898'te Kahire'de doğdu. 1920'de resim eğitimi almak için Almanya'ya gitti. Eğitimi bittikten sonra yurda döndü ve Akbaba'da çalıştı. Daha sonra afiş çalışmalarına başladı ve Türkiye'nin ilk afiş ve grafik tasarımcısı olarak, 1929'da ilk atölyesini kurduktan sonra Kulüp Rakısı etiketi ve Atatürk'ün siparişi üzerine Türk alfabesinin kapağını tasarladı. Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı ve Kredi, Garanti, Sümerbank, Emlak Kredi, Türk Ticaret Bankası, Maliye Bakanlığı (tahviller), Türk Hava Kurumu, Kızılay, Yeşilay, Tariş, Zirai Donatım Kurumu ve birçok özel kuruluşa çeşitli çalışmalarıyla hizmet verdi. Bayer'in afiş ve etiketlerini ve ayrıca Mısır'ın Tekel İdaresi, Devlet Demir Yolları hatlarına ait ilanları, ünlü İngiliz viskisi John Haih'ın, İtalyanlar'ın Cinzano ve Fernet Branca'sının afiş ve etiketleri İhap Hulusi tarafından yapıldı.
Mengü Ertel 1931 yılında İstanbul'da doğdu. Öğrenimini İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde yaptı. Muhsin Ertuğrul'un yüreklendirmesiyle, 1959'dan sonra tiyatro afişleri yapmaya başladı. 150'den fazla özgün tiyatro afişi yapan sanatçının eserlerinden bir çoğu uluslararası sergilere katıldı, ödüller aldı. Afişleri Varşova ve Münih Şehri Müzeleri ile Wilanov Afiş Müzesi'ne alındı. İlk uluslararası ödülünü Cannes Film Şenliği Afiş Yarışmasında aldı. Çalışmaları, Graphis (İsviçre ), Novum (Almanya), Graphic (Almanya) ve Modern Publicity (İngiltere) gibi dergiler ve yıllıklarda geniş bir şekilde yer almıştır. Ayrıca Who is Who in Graphic Art (İsviçre Clivio Pres) sanatçıya yer vermiştir. Sanatçı 1980 yılında Moskova Olimpiyatları için açılan uluslararası afiş yarışmasında bronz madalya alarak üçüncü oldu. 1.İstanbul Festivali Afişi'ni hazırladı. 1. İhap Hulusi Ödülü'nün tek seçicisi olan İhap Hulusi, ödülü kendisine vermiştir.
Bülent Erkmen 1972 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (DGSA) Grafik Bölümü'nü bitirdi. 1976-79 DGSA'da öğretim görevliği yaptı. 8. Brno Bienali'ne katıldı. 1980 yılında kurucu ortağı olduğu "Reklamevi" kuruldu. 1984'te 11. Brno Bienali'nde 4. Grafik Ürünler Sergisi'ne katıldı ve 4 ödül aldı. 1987 yılında 7. Grafik Ürünler Sergisi'nde 9 ödül aldı ve yılın en başarılı grafik tasarımcısı ve yılın en başarılı grafik ürüne ödüllerini kazandı. 1988'te Graphis'in 256. sayısında, yapıtlarından örneklerin yer aldığı bir yazı yayımlandı. 1995 yılında Young & Rubicam / Reklamevi'nden ayrıldı ve BEK Tasarım ve Danışmanlık Ltd'yi kurdu. 2001 yılında Icograda Excellence Ödülü'nü aldı. Halen Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Sanatlar Bölümü'nde öğretim üyeliğine devam ediyor.
Son olarak: Türk tasarımcılar içerisinde beni en çok etkileyen tasarımcı Bülent Erkmen olmuştur. Hem teorik olarak tasarıma getirdiği yeni görüşler, hem de yaptığı işlerdeki sadelik ve üstün grafik anlatımı, süsten uzak, sadece 'çözen' tasarımları, birçok grafik tasarımcıyı olduğu kadar beni de etkiledi. Yaptığım işlerde sadeliğe önem vermem, süsten kaçınmam (ta ki müşteri olgusu devreye girene kadar), Bülent Erkmen gibi gerçek grafik tasarımcılar sayesinde olmuştur.
Bülenk Erkmen'in işlerini şu siteden görebilirsiniz.
(http://www.kulturturizm.gov.tr/portal/turizm_bakanlik_tr.asp?belgeno=49063#)
* Bülent Erkmen
Diyalog
Tasarlanan: Bu cevabın kendisi"*
İhap Hulusi Görey 1898'te Kahire'de doğdu. 1920'de resim eğitimi almak için Almanya'ya gitti. Eğitimi bittikten sonra yurda döndü ve Akbaba'da çalıştı. Daha sonra afiş çalışmalarına başladı ve Türkiye'nin ilk afiş ve grafik tasarımcısı olarak, 1929'da ilk atölyesini kurduktan sonra Kulüp Rakısı etiketi ve Atatürk'ün siparişi üzerine Türk alfabesinin kapağını tasarladı. Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı ve Kredi, Garanti, Sümerbank, Emlak Kredi, Türk Ticaret Bankası, Maliye Bakanlığı (tahviller), Türk Hava Kurumu, Kızılay, Yeşilay, Tariş, Zirai Donatım Kurumu ve birçok özel kuruluşa çeşitli çalışmalarıyla hizmet verdi. Bayer'in afiş ve etiketlerini ve ayrıca Mısır'ın Tekel İdaresi, Devlet Demir Yolları hatlarına ait ilanları, ünlü İngiliz viskisi John Haih'ın, İtalyanlar'ın Cinzano ve Fernet Branca'sının afiş ve etiketleri İhap Hulusi tarafından yapıldı.
Mengü Ertel 1931 yılında İstanbul'da doğdu. Öğrenimini İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde yaptı. Muhsin Ertuğrul'un yüreklendirmesiyle, 1959'dan sonra tiyatro afişleri yapmaya başladı. 150'den fazla özgün tiyatro afişi yapan sanatçının eserlerinden bir çoğu uluslararası sergilere katıldı, ödüller aldı. Afişleri Varşova ve Münih Şehri Müzeleri ile Wilanov Afiş Müzesi'ne alındı. İlk uluslararası ödülünü Cannes Film Şenliği Afiş Yarışmasında aldı. Çalışmaları, Graphis (İsviçre ), Novum (Almanya), Graphic (Almanya) ve Modern Publicity (İngiltere) gibi dergiler ve yıllıklarda geniş bir şekilde yer almıştır. Ayrıca Who is Who in Graphic Art (İsviçre Clivio Pres) sanatçıya yer vermiştir. Sanatçı 1980 yılında Moskova Olimpiyatları için açılan uluslararası afiş yarışmasında bronz madalya alarak üçüncü oldu. 1.İstanbul Festivali Afişi'ni hazırladı. 1. İhap Hulusi Ödülü'nün tek seçicisi olan İhap Hulusi, ödülü kendisine vermiştir.
Bülent Erkmen 1972 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (DGSA) Grafik Bölümü'nü bitirdi. 1976-79 DGSA'da öğretim görevliği yaptı. 8. Brno Bienali'ne katıldı. 1980 yılında kurucu ortağı olduğu "Reklamevi" kuruldu. 1984'te 11. Brno Bienali'nde 4. Grafik Ürünler Sergisi'ne katıldı ve 4 ödül aldı. 1987 yılında 7. Grafik Ürünler Sergisi'nde 9 ödül aldı ve yılın en başarılı grafik tasarımcısı ve yılın en başarılı grafik ürüne ödüllerini kazandı. 1988'te Graphis'in 256. sayısında, yapıtlarından örneklerin yer aldığı bir yazı yayımlandı. 1995 yılında Young & Rubicam / Reklamevi'nden ayrıldı ve BEK Tasarım ve Danışmanlık Ltd'yi kurdu. 2001 yılında Icograda Excellence Ödülü'nü aldı. Halen Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Sanatlar Bölümü'nde öğretim üyeliğine devam ediyor.
Son olarak: Türk tasarımcılar içerisinde beni en çok etkileyen tasarımcı Bülent Erkmen olmuştur. Hem teorik olarak tasarıma getirdiği yeni görüşler, hem de yaptığı işlerdeki sadelik ve üstün grafik anlatımı, süsten uzak, sadece 'çözen' tasarımları, birçok grafik tasarımcıyı olduğu kadar beni de etkiledi. Yaptığım işlerde sadeliğe önem vermem, süsten kaçınmam (ta ki müşteri olgusu devreye girene kadar), Bülent Erkmen gibi gerçek grafik tasarımcılar sayesinde olmuştur.
Bülenk Erkmen'in işlerini şu siteden görebilirsiniz.
(http://www.kulturturizm.gov.tr/portal/turizm_bakanlik_tr.asp?belgeno=49063#)
* Bülent Erkmen
Diyalog
"Yavuz hırsız evsahibini bastırır"
Geçtiğimiz Marketing Türkiye'de Hulusi Derici, Avis-Atlas Jet reklamıyla ilgili olarak bir açıklama yaptı. Açıklamasında özetle, Avis reklamını zaten bildiğini, keza müşterisine de bunu gösterip açıkladığını, ortada bir 'yaratıcılık' değil, bir strateji olduğunu ve bunu kullanmanın bir sorun olmadığını ama 'kifayetsiz reklamcılar"ın bunu anlamayarak, kendisine saldırdığını ileri sürüp, zaten bunları bile bile bunları yaptım, demeye getiriyordu. Aşağıya, Haluk Mesci'nin Hulusi Derici'ye cevaben, Ortak Defter'de yazdığı yazıyı aktarıyorum
"Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. “Biri, suçunu zarar verdiği kimseye yüklediğinde söylenen bir söz” diyor Türk Dil Kurumu. Ve şu örneği veriyor açıklık getirmek için : "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır sözüne uygun olarak açtı ağzını, yumdu gözünü."- H. R. Gürpınar.
Marketing Türkiye dergisinin Kasım 2005 sayısında Hulusi Derici inciler döktürmüş gene. Konu, Avis – Atlas Jet. Yazıya konan başlıkla söylersek, ‘kekelemiş’ hazret bence. Ayrıntısına girmeyi zül addediyorum ama, yazmamı gerektiren çok önemli sataşma var yazıda :
İsim vermeye cesaret edememiş veya hukukçusu ‘başın derde girer’ demiş olmalı ama iması ile aklı sıra beni işaret ediyor.
“KLAN yönetim kurulundan biri, yönetmene film kasetini göstermiş, işte bu filmi istiyoruz demiş’ diyor Derici bey. KLAN’ın bir tarihte Ülker Peki için yaptığı bir film, İtalyan Telekom firmasının bir filminden arakmış ! (Bu iddiayı daha önce de ileri sürmüştü. Sevine sevine, o dönem katılmaya karar verdiği TASEAD'ın Başkanı Nail Keçili beye koşturmuştu iddiasını, o da oturup Reklamcılar Derneğine yazmıştı !)
1) Farkında olmadan, bir ‘şecaat arzederken merdikıptı sirkatin söyler’ durumuna yol açmış : KLAN’dan Haluk Mesci bile film arakladı, ben niye yapmayayım demeye getiriyor ! Ben araklamadım ve araklamam kardeşim, senin mezhebin elveriyorsa yapmaya devam et.
2) İtalyanca bildiğini hiç sanmıyorum ama reklamdan anladığı da şüpheli : Sözünü ettiği İtalyan Telekom filminin laflarını hadi anlamadın, görüntüsünü de mi anlamadın be kardeşim ? Film, İtalyan Telekomda fiyatlar öyle ucuz ki, lejyonda idam mangası önündeki adamın eline son arzusu olan telefonu verirseniz sonsuza kadar konuşabilir diyordu.
Ülker Peki filmi de, evet, lejyon ve idam mangası klişesini kullanıyordu ama, piyasaya yeni sunulan ‘kek’ lüksünün, her yerde, hem de çeşitleriyle bulanabildiği üzerine kuruluydu : İdam mangası önündeki adam aklı sıra zaman kazanmak için son arzusunda allengirli bir kek istiyordu ! Aklı sıra, çünkü askerin hemen kantine gidip çölün ortasındaki kalenin kantininde o keki bulabileceğini tahmin etmiyordu. Lafı da 'yırttık, nereden bulacaklar çölün ortasında öyle keki...' gibi bir şeydi.
Stratejinin ne demek olduğunu, buna göre reklam metninin nasıl yazılacağını bilen, kısaca reklamdan anlayan bir 'yaratıcı' (!) kişinin bu iki filmi aynı şey olarak görmesi, o kişi kötü niyetli değilse, nasıl mümkün olabilir ?
Araklama, aşırma, yürütme vb ile, örneklerini her gün gördüğümüz 'fotokopiyle çoğaltılmış reklamlar'ı yaratmanın nasıl mümkün olduğunu ise çok iyi biliyoruz.
Meraklısı için bilgi vereyim : Söz konusu İtalyan filmini, Peki filmini yöneten Ali Erdemci’ye, lejyon kalesini, askerlerin giysilerini vs anlatmak için ben kendi elimle gösterdim. İtalyan filmi o dönem zaten Shots’da vs’de idi, ben göstermesem Erdemci zaten kendisi görecek, art direktörüne gösterecekti. Kimse kimseye bir filmin araklanmasını önermedi.
Hadi bütün bunları geçelim, herkesin bildiği yaygın bir gerçek var: Benim adım Haluk Mesci. Bir başkasının fikrini, eserini çalacak, araklayacak kadar alçalmak için hiçbir nedenim, hırsım veya çıkarım yok ve olmadı.
Derici bey 'etik' konusuna da dokunmuşlar ! ‘Etik savunucuları neler yapıyor bakın’ türünden bir kelam etmişler.
Derici beyin etikle filan ilgilendiğini hiç duymamıştık bugüne kadar ! Daha önce yayınlayıp sektöre önerdiğim Reklamcı İçin Etik Kurallar yazımı buraya alayım da (özellikle 3. Kurala dikkat !), bari katkım olsun :
Reklamcı için profesyonel etik.
Tanım : Profesyonellerin mesleki davranışlarını düzenleyen ve kişisel düzeyde işleyen iç hesaplaşma kuralları.
Temel kural : İnsana, topluma, kuruma bile bile zarar vermemek.
Kural 1 : İlgili yasa, yönetmelik ve düzenlemelere titizlikle uymak.
Kural 2 : Yaşama bakışta olumlu, sağlıklı ve kaliteli olanı benimsemek; zevsizlik ve bayağılıktan kaçınmak, yararlanmamak.
Kural 3 : Başkalarının eserlerine saygı göstermek; taklit, kopya, ihtilas ve intihal yapmamak.
Kural 4 : Mesleki eğitim ve deneyim konusunda eksiksiz ve hatasız bilgi vermek.
Kural 5 : Etik kurallarını desteklemek ve yaymak için çaba göstermek.
Kural 6 : Etik kurallarını bilerek çiğnerse, meslekten çıkarılmayı kabul etmek.
*******
Not : Bu yazının daha geniş bir versiyonunu, cevap hakkımı kullanarak Marketing Türkiye dergisine yollayacağım. Bakalım yayınlayacaklar mı, nasıl yayınlayacaklar."
(Benden de bir not. Marketing Türkiye, gedikli reklamverenine toz konduramayacağı için, böyle bir yazının dergide çıkması zor gibi geliyor bana.)
"Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. “Biri, suçunu zarar verdiği kimseye yüklediğinde söylenen bir söz” diyor Türk Dil Kurumu. Ve şu örneği veriyor açıklık getirmek için : "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır sözüne uygun olarak açtı ağzını, yumdu gözünü."- H. R. Gürpınar.
Marketing Türkiye dergisinin Kasım 2005 sayısında Hulusi Derici inciler döktürmüş gene. Konu, Avis – Atlas Jet. Yazıya konan başlıkla söylersek, ‘kekelemiş’ hazret bence. Ayrıntısına girmeyi zül addediyorum ama, yazmamı gerektiren çok önemli sataşma var yazıda :
İsim vermeye cesaret edememiş veya hukukçusu ‘başın derde girer’ demiş olmalı ama iması ile aklı sıra beni işaret ediyor.
“KLAN yönetim kurulundan biri, yönetmene film kasetini göstermiş, işte bu filmi istiyoruz demiş’ diyor Derici bey. KLAN’ın bir tarihte Ülker Peki için yaptığı bir film, İtalyan Telekom firmasının bir filminden arakmış ! (Bu iddiayı daha önce de ileri sürmüştü. Sevine sevine, o dönem katılmaya karar verdiği TASEAD'ın Başkanı Nail Keçili beye koşturmuştu iddiasını, o da oturup Reklamcılar Derneğine yazmıştı !)
1) Farkında olmadan, bir ‘şecaat arzederken merdikıptı sirkatin söyler’ durumuna yol açmış : KLAN’dan Haluk Mesci bile film arakladı, ben niye yapmayayım demeye getiriyor ! Ben araklamadım ve araklamam kardeşim, senin mezhebin elveriyorsa yapmaya devam et.
2) İtalyanca bildiğini hiç sanmıyorum ama reklamdan anladığı da şüpheli : Sözünü ettiği İtalyan Telekom filminin laflarını hadi anlamadın, görüntüsünü de mi anlamadın be kardeşim ? Film, İtalyan Telekomda fiyatlar öyle ucuz ki, lejyonda idam mangası önündeki adamın eline son arzusu olan telefonu verirseniz sonsuza kadar konuşabilir diyordu.
Ülker Peki filmi de, evet, lejyon ve idam mangası klişesini kullanıyordu ama, piyasaya yeni sunulan ‘kek’ lüksünün, her yerde, hem de çeşitleriyle bulanabildiği üzerine kuruluydu : İdam mangası önündeki adam aklı sıra zaman kazanmak için son arzusunda allengirli bir kek istiyordu ! Aklı sıra, çünkü askerin hemen kantine gidip çölün ortasındaki kalenin kantininde o keki bulabileceğini tahmin etmiyordu. Lafı da 'yırttık, nereden bulacaklar çölün ortasında öyle keki...' gibi bir şeydi.
Stratejinin ne demek olduğunu, buna göre reklam metninin nasıl yazılacağını bilen, kısaca reklamdan anlayan bir 'yaratıcı' (!) kişinin bu iki filmi aynı şey olarak görmesi, o kişi kötü niyetli değilse, nasıl mümkün olabilir ?
Araklama, aşırma, yürütme vb ile, örneklerini her gün gördüğümüz 'fotokopiyle çoğaltılmış reklamlar'ı yaratmanın nasıl mümkün olduğunu ise çok iyi biliyoruz.
Meraklısı için bilgi vereyim : Söz konusu İtalyan filmini, Peki filmini yöneten Ali Erdemci’ye, lejyon kalesini, askerlerin giysilerini vs anlatmak için ben kendi elimle gösterdim. İtalyan filmi o dönem zaten Shots’da vs’de idi, ben göstermesem Erdemci zaten kendisi görecek, art direktörüne gösterecekti. Kimse kimseye bir filmin araklanmasını önermedi.
Hadi bütün bunları geçelim, herkesin bildiği yaygın bir gerçek var: Benim adım Haluk Mesci. Bir başkasının fikrini, eserini çalacak, araklayacak kadar alçalmak için hiçbir nedenim, hırsım veya çıkarım yok ve olmadı.
Derici bey 'etik' konusuna da dokunmuşlar ! ‘Etik savunucuları neler yapıyor bakın’ türünden bir kelam etmişler.
Derici beyin etikle filan ilgilendiğini hiç duymamıştık bugüne kadar ! Daha önce yayınlayıp sektöre önerdiğim Reklamcı İçin Etik Kurallar yazımı buraya alayım da (özellikle 3. Kurala dikkat !), bari katkım olsun :
Reklamcı için profesyonel etik.
Tanım : Profesyonellerin mesleki davranışlarını düzenleyen ve kişisel düzeyde işleyen iç hesaplaşma kuralları.
Temel kural : İnsana, topluma, kuruma bile bile zarar vermemek.
Kural 1 : İlgili yasa, yönetmelik ve düzenlemelere titizlikle uymak.
Kural 2 : Yaşama bakışta olumlu, sağlıklı ve kaliteli olanı benimsemek; zevsizlik ve bayağılıktan kaçınmak, yararlanmamak.
Kural 3 : Başkalarının eserlerine saygı göstermek; taklit, kopya, ihtilas ve intihal yapmamak.
Kural 4 : Mesleki eğitim ve deneyim konusunda eksiksiz ve hatasız bilgi vermek.
Kural 5 : Etik kurallarını desteklemek ve yaymak için çaba göstermek.
Kural 6 : Etik kurallarını bilerek çiğnerse, meslekten çıkarılmayı kabul etmek.
*******
Not : Bu yazının daha geniş bir versiyonunu, cevap hakkımı kullanarak Marketing Türkiye dergisine yollayacağım. Bakalım yayınlayacaklar mı, nasıl yayınlayacaklar."
(Benden de bir not. Marketing Türkiye, gedikli reklamverenine toz konduramayacağı için, böyle bir yazının dergide çıkması zor gibi geliyor bana.)
Pazar, Kasım 06, 2005
Çarşamba, Kasım 02, 2005
Jean Dubuffet İstanbul'da
Art Brut (Ham Sanat) kavramının yaratıcılarından Jean Dubuffet İstanbul'da, Pera'da. 26 Ekim 2005 - 8 Ocak 2006 tarihleri arasında Pera Müzesi'nde.
Diploma sergimde hocalarımdan biri şu resmimi göstererek bunun Art Brut tarzı bir resim olduğunu söylemişti. Ve ben maalesef Jean Dubuffet'yi bildiğimi ama Art Brut ile ilgili bir bilgim olmadığını söyleyerek orada yerin dibine geçmiştim:)
Diploma sergimde hocalarımdan biri şu resmimi göstererek bunun Art Brut tarzı bir resim olduğunu söylemişti. Ve ben maalesef Jean Dubuffet'yi bildiğimi ama Art Brut ile ilgili bir bilgim olmadığını söyleyerek orada yerin dibine geçmiştim:)
Doğru logo?
Yanda gördüğünüz logolar Avrupa Havacılık Savunma ve Uzay Şirketi EADS'ye (European Aeronautic Defence and Space Company) ve bu şirketin İngiliz Havacılık Şirketi BAE (British Aerospace) ile ortak girişimi olan Airbus Şirketi'ne ait. Neredeyse her gün bu logolardan Airbus'a ait olanını görüyorum. Ve her gördüğümde de kendisinin ne kadar kötü olduğunu ve mutlaka değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Logoyu tasarlayanlar tabii ki çok uğraşmışlardır, onlarca alternatif tasarlayıp, birçok aşamadan sonra bu logo seçilmiştir; fakat bu logoyu görünce aklıma elli binden fazla çalışanı olan, dünyanın (artık) en büyük uçak üreticisi olan bir firma gelmiyor nedense? Havacılık ve uzayla ilgili en ufak bir çağrışım bile yapmıyor desem yalan olmaz. EADS'ninki ise sanırım gayet açık:) Dinamik ve içinde bulunulan endüstriyi tahmin etmekte zorlanmıyoruz. Bilmiyorum, sizce nasıl?
Not: Bu konuyu yazmayı çok önceden düşünmüştüm, fakat hep unuttum. Geçen gün Eylülce'de logolarla ilgili yazıyı okuyunca artık yazayım dedim..
Not: Bu konuyu yazmayı çok önceden düşünmüştüm, fakat hep unuttum. Geçen gün Eylülce'de logolarla ilgili yazıyı okuyunca artık yazayım dedim..
Salı, Kasım 01, 2005
Nescafé Cappucino
Cappucino'nun gerçek kalitesini nasıl anlarsınız? Köpüğünün ne kadar güçlü olduğu, bir ölçü müdür? Yeni Nescafe reklamında, şeker mi şeker bir amca, yapılan testi kendi deniyor. Başka marka bir Cappuccino ile Nescafe Cappuccino'nun köpüklerinin üzerine kurabiye birakıyor yavaşça. Kurabiye Nescafe'nin köpüğünün üzerinde kalırken, diğer kahvede köpükten geçip bardağın içine düşüyor. Amca zaten emindi, sonucu görünce pek mutlu oldu:) Benim çok hoşuma gitti, fikir de hoş, amcanın konusması insanı güldürüyor..
Latte Macchiato'da da oluyormuş:)
Latte Macchiato'da da oluyormuş:)
1910'dan 2005'e basında telefon ilanları
Bu siteye bir kaç ay önce Bildirgeç'te verilen bir linkten girmiştim. Bugün favori sitelerimde gördüm ve bloga koymaya karar verdim. 1910-1970 arası yayınlanmış telefon ilanlarından örnekler... 1910'dan günümüze doğru telefon reklamlarındaki anlatımcı üslubun, bol yazı ve düz anlatımın, kendini daha sade bir dile, fotoğraf destekli ve daha yaratıcı fikirlere bırakmış olduğunu görüyoruz. Sonuçta o zamanlar bir ihtiyaç olan telefon artık, teknolojiyle paralel bir şekilde kendini yenileyerek; rahat kullanım, yüksek çözünürlüklü fotoğraf çekme özelliği, internet bağlantısı, Bluetooth® ya da 3 GP gibi özelliklerin yanında görsel olarak da bir tatmin yaratması ve buna ek olarak da yeni çıkan ürünleri takip edip, eskimese bile telefonunu kısa bir zaman sonra değiştiren bir tüketici profili yaratması sonucu ihtiyaç olmanın ötesine geçti.
Sırasıyla 1910, 1950, 1970 ve 2005'li yıllarda yapılmış ilanlar yukarıda. Diğer eski ilanlar ise yukarıdaki linkte.
Color like.no.other
San Fransisco sokaklarında yuvarlanan, zıplayan 250 bin tane rengarenk top! Fallon London'ın Sony Bravia televizyonları için yaptığı bu filmde, color correction ya da özel efekt kullanılmamış. Müzik The Knife'tan 'Heartbeats'. Film 6 Kasım'da Avrupa'da, 2.5 dakika, 20-30 ve 60 saniye olarak yayınlanacak. Bu harika filmi seyretmek için play tuşuna basıp biraz beklemeniz yeterli olacak. İyi seyirler.
(Buradan çekim fotoğraflarına bakabilirsiniz.)
(Buradan çekim fotoğraflarına bakabilirsiniz.)