Çarşamba, Eylül 28, 2005
Pazartesi, Eylül 26, 2005
Saçlarıma Dokunma !!!
Şampuan reklamları muhtemelen pek çoğumuzun kabusu haline gelmiştir. Daha canlı saçlar, daha parlak saçlar, yumuşak saçlar, göz alıcı, dolgun, güçlü vs. vs. vs... Kendimi bildim bileli bu şampuanlar saçımı daha, daha ve daha ................ hale getirirler. Çünkü yeni formülize edilmişlerdir. Şişesi yenilenmiş, içine jojoba yağı katılmıştır. Bir anda ısırgan otunun mucizevi faydası keşfedilmiştir ve bize muhteşem saçlara sahip olabileceğimiz harika kokulu şampuan alternatifleri sunarlar. İçerikle ilgili pek çok alternatif sunmanın müşteriye hizmet anlayışından kaynaklandığını varsayalım. Peki ya ürünleri lanse etmek için kullanılan reklam yöntemlerine ne demeli. Hemen bir analiz yapalım. Blendax ünlü şişe sendoromu ya bir gün bir adada kalırsam saçlarım yıpranmış olursa açlıktan değil acımdan ölürüm mesajı senelerce ekranlarda karşımıza çıktı. Bu reklamı kendimizce anlamlandırdık diyelim. Peki ya Blendax’ın “BLENDAX GÜZELİ” adı altında oluşturduğu saçları ışıl ışıl parlayan yetenekli, duyarlı ve akıllı kıza ne oldu? Blendax’ın son reklam filmindeki fesat kumkuması, kendini beğenmiş güzelin Blendax güzeli olmakla ne gibi bir ilgisi olabilir. Bir insan bir yandan duyarlı ve güzel olurken bir yandan fesat ve güzel olabilir mi? Ya Pantene’in hayatımdan kopup giden değer verdiğim şeyler arasına koyduğu saç tellerinin bize hayatı sorgulatmasına ne demeli. Saç üzerinden reklam filmi mi çekiyoruz felsefe mi yapıyoruz? diye düşünüyorum bir an. Diğer yandan o tekerleme gibi dilimize takılan “Pantene koparak dökülmelere karşı etkili şampuan” nedir ?
Sözün kısası hedef kitleler konusunda kafam karışık. Ürün faydası sunmak şampuan markası için bir çıkış noktası mıdır? Artık hedef kitlenin temsil ettiği değerler ve hayatla ilgili tercihleri ön plana çıkmalı diye düşünüyorum. Hedef kitle tayinin doğru yapılması ve tüketiciye aptal muamelesi yapılmaması gerekiyor.
Cumartesi, Eylül 24, 2005
Kernel Panic
Eğer yandaki ekran görüntüsünü Mac'inizde (Mac OS X) gördüyseniz buradaki yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Perşembe, Eylül 22, 2005
Müşteri memnuniyeti ve Digiturk?!
Pazartesi günü Digiturk'ü açtığımda çalışmadığını gördüm. Müşteri hizmetlerini aradım ve sorunumu anlattım. Bana, uydu sorunu olabileceğini ve menüden tekrar kurulum yapabileceğimi söylediler. Birlikte, müşteri temsilcisinin direktifleri doğrultusunda bunu yapmaya çalıştım ama olmadı. Bunun üzerine, benim için teknik servisten bugüne randevu alındı. Bir saat kadar önce teknik servis geldi ve bir dakika içerisinde, müşteri temsilcisinin bana söylediği her şeyi yaparak işi çözdü. O da bu işe şaşırdı, ben de. Ama beni asıl şaşırtan, sadece bir dakikalık bir hizmet için ödediğim 15 YTL oldu. Her sabah taksiyle, arkadaşımı alarak Maslak'a giderim ve yaklaşık 20-30 dakika sürer. Taksi ücreti olarak da 10 YTL gibi bir meblağ veririz. 30 dakikalık bir hizmet için böyle bir ücret talep edilirken, müşteri temsilcisinin yanlış direktifleri yüzünden, bir dakikalık bir hizmet için 15 YTL istenilmesi gerçekten de sinir bozucu. Bu durumu az önce aradığım başka bir müşteri temsilcisine aktardığımda ise, her zamanki gibi saçmasapan lafazanlıklarla beni sakinleştirmeye çalıştılar. Teknik servisten ücretsiz yararlanmanın 3 ay sürdüğünü ve ondan sonrası için ücret talep edildiğini söyledikten sonra, bunu TV reklamlarında ya da İnternet sitesinde yayınladınız mı? diye sorduğumda, bilmediğini ekleyerek, çalıştığı şirketin hizmetleri hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğunu da göstermiş oldu. Ayrıc bana, bir dakikalık bir hizmetin bedelinin tabii ki bu olmadığını, teknik servisin harcadığı 'benzin' ve 'yol parası'nın bu ücretin içinde olduğunu söyledi! O zaman bundan sonra Digiturk çalışanlarının yol ücretlerini de biz ödeyelim, yemek ticketlarını da biz verelim hatta mesai ücretlerini de biz karşılayalım!
Digiturk'ün bu sinir bozucu, gereksiz teknik servis saçmalığını değiştirmesini beklemiyorum çünkü yapmayacaklar. Bilgisayar aldığınızda, verilen 2 senelik garanti kapsamında teknik servisten yararlanmanın minimum tutarlarda olduğunu düşünürsek, sadece bir dakika süren bir ücret için bu kadar para 'bayılmanın' ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu da anlamış oluyorsunuz.
Digiturk'ün bu sinir bozucu, gereksiz teknik servis saçmalığını değiştirmesini beklemiyorum çünkü yapmayacaklar. Bilgisayar aldığınızda, verilen 2 senelik garanti kapsamında teknik servisten yararlanmanın minimum tutarlarda olduğunu düşünürsek, sadece bir dakika süren bir ücret için bu kadar para 'bayılmanın' ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu da anlamış oluyorsunuz.
Yeni bir mecra mı:)
Geçen gün, Mahi Mahi'den Cin Kapancı'ya Jack Daniel's'tan bir davetiye gelmiş. Davetiyenin bir köşesi yukarıya doğru kalkmış ve alttan bir şey görünmüş. Bunu kaldırıp baktıklarında, davetiyenin altında başka bir tasarım olduğunu görmüşler:)
Haluk Mesci de bu grafik - matbaa, tam olarak bilinemeyen hatayı bana yolladı.
Sanırım bu, bir t-shirt firmasının insert'ü ya da bir föyü. Ne olduğunu pek anlayamadım ama gerçekten de çok ilginç. Müşteriye sunum yapmak için yapılan işlere benziyor:) İnce karton bulamazsanız, daha önce kullanılmış bir kartonun üstüne işi yapıştırırsınız, böylelikle işleri sunuma yetiştirirsiniz. Buna benzer bir şey olmuş sanki:)
Acaba yeni bir reklam mecrası ile karşı karşıya mıyız?
Almanca'sında ise şunlar yazıyor: (Anladığım kadarıyla. Belki yanlış çeviri olabilir)
- Fermuar yerleşimi hareket kabiliyetini artırıyor.
- Kolların kesim şekli rahatlık sağlıyor.
- Dikişler tene değmiyor.
- Arkasında ve ön tarafında parlak, ışığa karşı duyarlı bir renk var.
Haluk Mesci de bu grafik - matbaa, tam olarak bilinemeyen hatayı bana yolladı.
Sanırım bu, bir t-shirt firmasının insert'ü ya da bir föyü. Ne olduğunu pek anlayamadım ama gerçekten de çok ilginç. Müşteriye sunum yapmak için yapılan işlere benziyor:) İnce karton bulamazsanız, daha önce kullanılmış bir kartonun üstüne işi yapıştırırsınız, böylelikle işleri sunuma yetiştirirsiniz. Buna benzer bir şey olmuş sanki:)
Acaba yeni bir reklam mecrası ile karşı karşıya mıyız?
Almanca'sında ise şunlar yazıyor: (Anladığım kadarıyla. Belki yanlış çeviri olabilir)
- Fermuar yerleşimi hareket kabiliyetini artırıyor.
- Kolların kesim şekli rahatlık sağlıyor.
- Dikişler tene değmiyor.
- Arkasında ve ön tarafında parlak, ışığa karşı duyarlı bir renk var.
Çarşamba, Eylül 21, 2005
Fontunu söyle sana hangi marka olduğunu söyleyeyim
Max Miedinger 1957 yılında , İsviçre’deki Haas’sche Schriftgiesserei matbaası için Helvetica font ailesini tasarladığında bu kadar popüler olacağını bilemezdi sanırım. Font, 1898’de yaratılan Akzidenz Grotesk ailesinden temel alınarak tasarlanmış. Karakter, 1960’lı yıllarda geniş ölçüde kullanılarak son derece popüler olmuş ve Linotype, Helvetica’yı temel alarak 1983’te Helvetica Neue’yü piyasaya sürmüş.
Bu font ailesi daha da geliştirilerek Narrow, Condensed, Compressed gibi çeşitlemelerle tasarımcıların beğenisine sunulmuş. Bu fontu, yayınlanmış bir çok basılı işte, ilanlarda ve reklamlarda görmek mümkün.
Arçelik’in kurumsal fontu Helvetica ailesi. Bunun dışında Arçelik için (logosunda da kullanılan) özel olarak tasarlanmış fontu da (maalesef ismini bilmiyorum) görmek mümkün. Büyük puntolarla yazılmış başlıklar, ilanlara güç katarken, aslında daha önce ilanlarda çok görmediğimiz bir tavrın da habercisi oldu. Helvetica gibi sans-serif karakterler kullanılarak yazılmış büyük başlıklı ilanlar.
Helvetica ailesini birçok ilanda görebilirsiniz. Bu, bazen çok sıkıcı görünmekle birlikte, markanın yapısına uygun da olabiliyor.
Vestel ise farklı bir font kullanarak yine sans-serif bir karakterle rahat okunan, büyük puntolarla yazılmış başlıklarla da okuyucunun ilgisini çekecek durdurucu ilanlar yapıyor. Vestel’in M.A.R.K.A’ya geçtikten sonra yeni kurumsal tasarım çalışmalarını yapan ekibin başında bulunmuş ve şu anda başka bir ajansta Yaratıcı Yönetmenlik görevini sürdüren Erol Yılmaz, Tobias Frere-Jones ve Jesse Ragan tarafından tasarlanan Gotham Condensed’i Türkiye’de kullanılmadan Türkçe’ye çevirdi ve Helvetica gibi çok kullanılan fontları kullanmak yerine böyle yeni bir font ailesini Türkçeleştirerek farkındalık yarattı. Bir dönem Arçelik ilanlarına benzerlik taşıdığı söylense de (kampanyalar hemen hemen aynı zamanda başlatıldı), Vestel’in kurumsal çalışmaları Arçelik’e nazaran göze daha direkt hitap eden, doğru ve başarılı çalışmalar. Ve bence Helvetica ailesine karşı Gotham Condensed daha başarılı bir font. (Vestel’in bu fontunu her yerde görmek mümkün değil.)
Akbank’ın kurumsal fontu FF Din ailesini ise hemen her yerde görebilirsiniz. Bir çok tasarımcının kullandığı bu font, sanırım hoş görünümü ve kullanım kolaylığı açısından tercih ediliyor. Açıkçası uzun zamandır bu fontu kullanmamaya çalışıyorum. Binlerce başarılı font verken böyle ‘moda’ fontları kullanmak tasarımcı açısından kendini tekrar etmek olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Anadolu Bank’ın, logosunda ve kurumsal çalışmalarında bu fontu neden kullandığını da merak ediyorum. Aynı sektöre hizmet veren iki bankanın aynı fontu kullanması ne kadar doğru?
Candice fontunu ise her yerde görebilirsiniz. Retro bir konserde, MyCep reklamlarında, Ritmix’in promosyon kampanyasında -ki reklamdaki fontun yanlış kullanımı, metni ve seslendiren kişinin korkunç sesi, ortaya başarısız bir iş çıkarmış -, nostaljik etkiler taşıyan herhangi bir markanın herhangi bir ilanında hem bu fontu hem de Motter fontunu görmek mümkün.
Diğer çok kullanılan font karakterlerinden bazıları ise: Frutiger, Futura, Garamond, Sabon, Interstate...
Bu font ailesi daha da geliştirilerek Narrow, Condensed, Compressed gibi çeşitlemelerle tasarımcıların beğenisine sunulmuş. Bu fontu, yayınlanmış bir çok basılı işte, ilanlarda ve reklamlarda görmek mümkün.
Arçelik’in kurumsal fontu Helvetica ailesi. Bunun dışında Arçelik için (logosunda da kullanılan) özel olarak tasarlanmış fontu da (maalesef ismini bilmiyorum) görmek mümkün. Büyük puntolarla yazılmış başlıklar, ilanlara güç katarken, aslında daha önce ilanlarda çok görmediğimiz bir tavrın da habercisi oldu. Helvetica gibi sans-serif karakterler kullanılarak yazılmış büyük başlıklı ilanlar.
Helvetica ailesini birçok ilanda görebilirsiniz. Bu, bazen çok sıkıcı görünmekle birlikte, markanın yapısına uygun da olabiliyor.
Vestel ise farklı bir font kullanarak yine sans-serif bir karakterle rahat okunan, büyük puntolarla yazılmış başlıklarla da okuyucunun ilgisini çekecek durdurucu ilanlar yapıyor. Vestel’in M.A.R.K.A’ya geçtikten sonra yeni kurumsal tasarım çalışmalarını yapan ekibin başında bulunmuş ve şu anda başka bir ajansta Yaratıcı Yönetmenlik görevini sürdüren Erol Yılmaz, Tobias Frere-Jones ve Jesse Ragan tarafından tasarlanan Gotham Condensed’i Türkiye’de kullanılmadan Türkçe’ye çevirdi ve Helvetica gibi çok kullanılan fontları kullanmak yerine böyle yeni bir font ailesini Türkçeleştirerek farkındalık yarattı. Bir dönem Arçelik ilanlarına benzerlik taşıdığı söylense de (kampanyalar hemen hemen aynı zamanda başlatıldı), Vestel’in kurumsal çalışmaları Arçelik’e nazaran göze daha direkt hitap eden, doğru ve başarılı çalışmalar. Ve bence Helvetica ailesine karşı Gotham Condensed daha başarılı bir font. (Vestel’in bu fontunu her yerde görmek mümkün değil.)
Akbank’ın kurumsal fontu FF Din ailesini ise hemen her yerde görebilirsiniz. Bir çok tasarımcının kullandığı bu font, sanırım hoş görünümü ve kullanım kolaylığı açısından tercih ediliyor. Açıkçası uzun zamandır bu fontu kullanmamaya çalışıyorum. Binlerce başarılı font verken böyle ‘moda’ fontları kullanmak tasarımcı açısından kendini tekrar etmek olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Anadolu Bank’ın, logosunda ve kurumsal çalışmalarında bu fontu neden kullandığını da merak ediyorum. Aynı sektöre hizmet veren iki bankanın aynı fontu kullanması ne kadar doğru?
Candice fontunu ise her yerde görebilirsiniz. Retro bir konserde, MyCep reklamlarında, Ritmix’in promosyon kampanyasında -ki reklamdaki fontun yanlış kullanımı, metni ve seslendiren kişinin korkunç sesi, ortaya başarısız bir iş çıkarmış -, nostaljik etkiler taşıyan herhangi bir markanın herhangi bir ilanında hem bu fontu hem de Motter fontunu görmek mümkün.
Diğer çok kullanılan font karakterlerinden bazıları ise: Frutiger, Futura, Garamond, Sabon, Interstate...
Etkileşimli billboard
Geçen gün burada yine yaratıcı bir outdoor uygulaması haberi geçtiğimde, ülkemizde olan outdoor çalışmalarıyla ilgili yazı yazmamı öneren yorumlar ve arkadaşlarımdan gelen istekler oldu. Ancak nedense (belki ben göremiyorum), bir türlü böyle yaratıcı uygulamalara şahit olamadım. Lipton böyle uygulamalar yapmıştı bir ara ama onun dışında aklıma pek bir şey gelmiyor. Sizin geliyorsa ve hatta fotoğraf çekimi de yapabiliyorsanız bunları bana gönderebilirsiniz.
Yandaki uygulama yeni ve Belçika'da yapılmış. Ogilvy'nin Ford için tasarladığı etkileşimli outdoor kampanyası. 'Ford'un Mucizeleri' reklamları, insanlara bakan ve onların davranışlarına göre tepkiler gösteren etkileşimli posterlerden oluşuyor. Posterdeki adamın sesi ve yüz ifadeleri, yakınlarda bir yere yerleştirilmiş kulübenin içindeki bir aktör tarafından yönlendiriliyor. Etkileşimli raketler Belçika'nın büyük tren istasyonlarında konumlandırılmış ve insanların tepkileri, gizli kameracıların yaptığı şakalara verdikleri tepkiler gibi bayağı komik oluyormuş.
Ayrıca burada bununla ilgili bir çekim var.
(Kaynak: www.adverblog.com)
Yandaki uygulama yeni ve Belçika'da yapılmış. Ogilvy'nin Ford için tasarladığı etkileşimli outdoor kampanyası. 'Ford'un Mucizeleri' reklamları, insanlara bakan ve onların davranışlarına göre tepkiler gösteren etkileşimli posterlerden oluşuyor. Posterdeki adamın sesi ve yüz ifadeleri, yakınlarda bir yere yerleştirilmiş kulübenin içindeki bir aktör tarafından yönlendiriliyor. Etkileşimli raketler Belçika'nın büyük tren istasyonlarında konumlandırılmış ve insanların tepkileri, gizli kameracıların yaptığı şakalara verdikleri tepkiler gibi bayağı komik oluyormuş.
Ayrıca burada bununla ilgili bir çekim var.
(Kaynak: www.adverblog.com)
Salı, Eylül 20, 2005
Nakd - FLY
Alttaki animasyon, Nando Costa ve ekibi tarafından, Plastiq Phantom için yapılmış bir tanıtım filmi. Parçanın içinde, grubun stüdyosuna giren bir böceğin sesi, sample olarak kullanılmış.
Pazar, Eylül 18, 2005
"Hemen O'nun adı gelir!"
“Reklam müzikleri pazarlama unsuru olarak ne kadar yetkindir?” sorusuna cevap aramak, ararken de geçmişten bugüne şöyle bir inceleme yapmak istiyorum. Reklamla tanışmış tüm insanların ilk göz ağrısı Coca-Cola’nın reklam müzikleridir. 'Yıldızlar parladıkça, kuşlar uçtukça, her zaman her yerde Coca-Cola' jingle'ı, Fatih Erkoç’un sesinden dillerimize düşmüş ilk reklam jingle'larından biriydi. Pepsi ise bu strateji yerine dönemin ünlü pop şarkıcılarının parçalarından uyarlamalar yaparak, şarkıcıların imajlarından yararlanmayı tercih etti.
Yüzümüzü Türkiye’ye dönelim. Seksenler döneminde karşımıza unutulmaz bisküvi markamız ETİ çıktı. ETİ, “Bir bilmecem var çocuklar” diyerek herkesin diline bir tekerleme gibi takılan reklam jingle’ını, 2000’lerde müzik altyapısı itibariyle yeni genç kitlelere göre tekrar düzenledi ve yayınladı. Gelin görün ki geçmiş günleri hatırlatmanın ötesine geçemedi. Tabii bir de ünlü Parisienne çorabımız Müjde var. Müjdenin jingle’ında geçen sözler sokaktaki tüm çocukların dilinde söylenegeldi ve bir anda yok oldu.
Yakın döneme baktığımızdaysa Turkcell’de bu tip bir strateji görüyoruz. Hem eğlendiren hem anlatan ve tekerleme gibi dilde kalan reklam müzikleri, jingle olmaktan çıkıp albüm haline getirilir (Nil FM) ve cd çalarlarımızda dinlenir oldu. Ve bir anda reklam müzikleri de pazarlama öğelerinin belirleyici unsurları olmaya başladı. Bazı markalar ise stratejilerini sadece reklam müziği üzerine şekillendirmeyi tercih ettiler. Sütaş örneği bunun için en uygun örneklerden biridir. Başarılı olup olmadıkları konusuna gelecek olursak, zaten pazarın başını çeken Sütaş yeni bir ürün lansmanı yapmadığı sürece kendini hatırlatmak için jingle’ları öne çıkmış reklam filmlerini tercih etti. Daha pek çok marka reklam müziklerini önemli bir unsur olarak kullanıyor ve bunu yapmakta haklı. Müzik pek çok insanın vazgeçilmezi, özellikle tekerleme halinde olan ve tüketimi kolay olan parçalar akılda kalıcılıklarıyla bazen bir ürünü çok farklı bir yere taşıyabiliyorlar.
Yakın zaman için ve belki eski dönemler için hatırlatılabilecek ve bizi gülümsetebilecek pek çok reklam jingle’ı vardır.
Eğer sizin de aklınızda kalmış reklam müzikleri varsa yazın ve hatırlamanın tadını çıkaralım.
Yüzümüzü Türkiye’ye dönelim. Seksenler döneminde karşımıza unutulmaz bisküvi markamız ETİ çıktı. ETİ, “Bir bilmecem var çocuklar” diyerek herkesin diline bir tekerleme gibi takılan reklam jingle’ını, 2000’lerde müzik altyapısı itibariyle yeni genç kitlelere göre tekrar düzenledi ve yayınladı. Gelin görün ki geçmiş günleri hatırlatmanın ötesine geçemedi. Tabii bir de ünlü Parisienne çorabımız Müjde var. Müjdenin jingle’ında geçen sözler sokaktaki tüm çocukların dilinde söylenegeldi ve bir anda yok oldu.
Yakın döneme baktığımızdaysa Turkcell’de bu tip bir strateji görüyoruz. Hem eğlendiren hem anlatan ve tekerleme gibi dilde kalan reklam müzikleri, jingle olmaktan çıkıp albüm haline getirilir (Nil FM) ve cd çalarlarımızda dinlenir oldu. Ve bir anda reklam müzikleri de pazarlama öğelerinin belirleyici unsurları olmaya başladı. Bazı markalar ise stratejilerini sadece reklam müziği üzerine şekillendirmeyi tercih ettiler. Sütaş örneği bunun için en uygun örneklerden biridir. Başarılı olup olmadıkları konusuna gelecek olursak, zaten pazarın başını çeken Sütaş yeni bir ürün lansmanı yapmadığı sürece kendini hatırlatmak için jingle’ları öne çıkmış reklam filmlerini tercih etti. Daha pek çok marka reklam müziklerini önemli bir unsur olarak kullanıyor ve bunu yapmakta haklı. Müzik pek çok insanın vazgeçilmezi, özellikle tekerleme halinde olan ve tüketimi kolay olan parçalar akılda kalıcılıklarıyla bazen bir ürünü çok farklı bir yere taşıyabiliyorlar.
Yakın zaman için ve belki eski dönemler için hatırlatılabilecek ve bizi gülümsetebilecek pek çok reklam jingle’ı vardır.
Eğer sizin de aklınızda kalmış reklam müzikleri varsa yazın ve hatırlamanın tadını çıkaralım.
Cuma, Eylül 16, 2005
Corpse Bride
Tim Burton'ın yeni filmi Corpse Bride'ın virütik teaserları. Post mortem, Bonnymail ve www.sept23.com. 'Bonnymail' alan bir arkadaşım bayağı ürkmüş:)
Çarşamba, Eylül 14, 2005
Mini USA
Rastlantı veya değil, son günlerde çok başarılı ve yaratıcı outdoor uygulamaları çıkıyor karşıma.
Yanda, son zamanların en başarılı reklam ajanslarından "Crispin Porter + Bogusky'nin Mini USA için yaptığı outdoor uygulaması var.
Volkswagen'ın 400 milyon dolarlık ABD ve Kanada'daki yaratıcı reklam işlerini ve ayrıca Ogilvy & Mather New York'la girdiği konkuru kazanarak Sprite'ı da müşterileri arasına katan Crispy Porter + Bogusky son zamanların en başarılı reklam ajanslarından... Ikea için yaptıkları 'Lamp' filmi (bence Spike Jonze'un şaheserlerinden biri), Cannes 2003'de yılın reklamı ödülünü kazanmış ve çok konuşulmuştu.
Yanda, son zamanların en başarılı reklam ajanslarından "Crispin Porter + Bogusky'nin Mini USA için yaptığı outdoor uygulaması var.
Volkswagen'ın 400 milyon dolarlık ABD ve Kanada'daki yaratıcı reklam işlerini ve ayrıca Ogilvy & Mather New York'la girdiği konkuru kazanarak Sprite'ı da müşterileri arasına katan Crispy Porter + Bogusky son zamanların en başarılı reklam ajanslarından... Ikea için yaptıkları 'Lamp' filmi (bence Spike Jonze'un şaheserlerinden biri), Cannes 2003'de yılın reklamı ödülünü kazanmış ve çok konuşulmuştu.
Pazartesi, Eylül 12, 2005
Mecrada sınır?
Bundan bir kaç sene evvel, Beşiktaş'ın orta yerinde, kaza yapmış bir araç ve araçtan fırlayan bir kaç kişinin oluşturduğu bir yerleştirme görmüştüm. O yerleştirmenin olduğu kavşakta birkaç kazanın olduğunu okumuştum. Yerleştirme mi başarısızdı yoksa çok gerçekçi mi görünmüyordu? Bunu bilemiyorum. Ama pek de işe yaradığı söylenemez.
Yanda görmüş olduğunuz otobüs üstü giydirme uygulaması bunu aklıma getirdi. Acaba böyle bir uygulama yapılsa ve bu otobüs şehrin içinden geçse, insanların (belki) daha dikkatli olmaları gerektiğini düşündürtmez mi? Şiddet içeren bir görüntü, evet ama gerçek... Yaratıcı mecraların, etki-tepki mekanizmalarına inceden dokunduğunu varsayarsak, böyle alternatif fikirlerin tepkiyle birlikte insanları yeniden düşünmeye zorlayan durdurucular olduğunu da hesaba katabiliriz. Sadece ürün sattırmanın değil, bilinçlendirmenin de reklamcının görevi olduğu åşikar. Eğer belli sınırlar olmasaydı, böyle uygulamaları ülkemizde de görebilirdik. Çünkü gerçekleri gösterdiğinizde MTV'nin reklamındaki gibi etkiye karşılık tepkiyle karşılaşır ve reklamınız anında yayından kaldırılır. Tabii ki yayından hemen kalkması, reklamın daha çok etkiye sebep olmasını da beraber getiriyor. Ne kadar tepki verirseniz, etkileri de o kadar fazla olur... Otobüsün üstündeki reklam uygulaması burada yapılsaydı kaç 'saat' sansürlenmeden yolcularını taşırdı sizce?
Bir diğer uygulama ise, Amerika'da yayın yapan ve büyük ilgi gören Court TV için yapılmış. Binanın bir kısmı tamamen giydirilmiş. Renk farklılığı hariç, gayet gerçekçi duran bu uygulama -ev içi şiddete de gönderme yaparak- birçok davanın canlı olarak gösterildiği, hayali davaların canlandırıldığı, 85 milyon izleyicisi olan bir televizyon kanalı için çok yaratıcı bir şekilde yapılmış. Böyle yaratıcı bir uygulama ülkemizdeki hangi televizyon programı için yapılabilirdi diye düşündüğümde aklıma bir örnek geldi.
Taksim meydanının belli köşelerine, kamera şeklindeki maketlerin yerleştirildiği bir uygulama, 'Biri bizi gözetliyor' tadındaki programlar için yapılabilir miydi mesela?
Maalesef sadece bir televizyon programı için örnek verdim. Çünkü Court TV gibi, tek bir konseptten yola çıkarak yayın yapan ve milyonlarca izleyicisi olan bir televizyon kanalımız yok.
(Alıntı: http://ad-rag.com/123756.php)
Yanda görmüş olduğunuz otobüs üstü giydirme uygulaması bunu aklıma getirdi. Acaba böyle bir uygulama yapılsa ve bu otobüs şehrin içinden geçse, insanların (belki) daha dikkatli olmaları gerektiğini düşündürtmez mi? Şiddet içeren bir görüntü, evet ama gerçek... Yaratıcı mecraların, etki-tepki mekanizmalarına inceden dokunduğunu varsayarsak, böyle alternatif fikirlerin tepkiyle birlikte insanları yeniden düşünmeye zorlayan durdurucular olduğunu da hesaba katabiliriz. Sadece ürün sattırmanın değil, bilinçlendirmenin de reklamcının görevi olduğu åşikar. Eğer belli sınırlar olmasaydı, böyle uygulamaları ülkemizde de görebilirdik. Çünkü gerçekleri gösterdiğinizde MTV'nin reklamındaki gibi etkiye karşılık tepkiyle karşılaşır ve reklamınız anında yayından kaldırılır. Tabii ki yayından hemen kalkması, reklamın daha çok etkiye sebep olmasını da beraber getiriyor. Ne kadar tepki verirseniz, etkileri de o kadar fazla olur... Otobüsün üstündeki reklam uygulaması burada yapılsaydı kaç 'saat' sansürlenmeden yolcularını taşırdı sizce?
Bir diğer uygulama ise, Amerika'da yayın yapan ve büyük ilgi gören Court TV için yapılmış. Binanın bir kısmı tamamen giydirilmiş. Renk farklılığı hariç, gayet gerçekçi duran bu uygulama -ev içi şiddete de gönderme yaparak- birçok davanın canlı olarak gösterildiği, hayali davaların canlandırıldığı, 85 milyon izleyicisi olan bir televizyon kanalı için çok yaratıcı bir şekilde yapılmış. Böyle yaratıcı bir uygulama ülkemizdeki hangi televizyon programı için yapılabilirdi diye düşündüğümde aklıma bir örnek geldi.
Taksim meydanının belli köşelerine, kamera şeklindeki maketlerin yerleştirildiği bir uygulama, 'Biri bizi gözetliyor' tadındaki programlar için yapılabilir miydi mesela?
Maalesef sadece bir televizyon programı için örnek verdim. Çünkü Court TV gibi, tek bir konseptten yola çıkarak yayın yapan ve milyonlarca izleyicisi olan bir televizyon kanalımız yok.
(Alıntı: http://ad-rag.com/123756.php)
Nando Costa
Nando Costa, Rio'da doğup büyümüş ve şu anda Amerika'da çalışan genç bir grafik tasarımcı. Henüz 24 yaşındayken Nakd adında bir motion design stüdyosu kurmuş. 2 yıllık süre içerisinde Costa, Nike, Dolce & Gabbana, Panasonic, Fine Living Network, The Anime Network, CMT ve AMC Network gibi müşterileri portföyüne dahil etmiş. Bu kadar genç yaşta, böyle iyi müşterilere bakmak sanırım herkesin harcı olmasa gerek.
Sitede animasyon, illüstrasyon, logo ve ikon tasarımı, resimler, basılı malzeme, storyboard, font tasarımı ve web adı altında gayet iyi tasarımlar gösteriliyor. Mutlaka bir göz gezdirin.
Sitede animasyon, illüstrasyon, logo ve ikon tasarımı, resimler, basılı malzeme, storyboard, font tasarımı ve web adı altında gayet iyi tasarımlar gösteriliyor. Mutlaka bir göz gezdirin.
Pazar, Eylül 11, 2005
Eee... Logoyu biraz daha büyütebilir miyiz acaba?
Bu soruyu kimbilir kaç kez duymuşsunuzdur. Bir ilan yapmışsınızdır ya da bir katalog, belki bir flyer ya da poster; sonra bunu müşteri temsilcinize yollar ve müşteriden onay gelmesini beklersiniz. Sonra ne olur? Müşteri temsilcisi, elinde bir kağıtla ya da mail atarak size cevap verir: Logoyu biraz büyütmemizi istiyorlar!
İlk önce şakaklarınızda bir oynama hissedersiniz. Elinizin altındaki mouse'a sinirli bir şekilde tıklamaya ve ekrana boş boş bakmaya başlarsınız. Ona dönerek, 'neden' diye sorduğunuzda, 'müşteri böyle istiyor' yanıtını alırsınız. Keşke, dersiniz, müşteriye şöyle bir yanıt verseler: "Reklamın iyi olduğu konusunda hemfikir miyiz? Stratejik olarak doğru ve yaratıcılık anlamında akılda kalıcı mı?* Ama bunun farkında bile olmayan sevgili müşteriniz sizden, logosunu büyütmek ve sayfada sadece onun görünmesini istediğini belirtir. Reklamın durdurucu olması, okuyucunun ilgisini çekmesi ve yaratıcılığı zaten logoyu görünür kılacaktır çünkü okuyucu bu reklamın kime ait olduğunu merak edip şirketin logosunu görmek istediğinde, zaten görür. 'Suya yazmadığınız sürece okuyucu mutlaka onu bulacaktır. Boyutunun önemi yoktur**'
Geçenlerde yaptığım bir işte de böyle bir sorunla karşılaştım. Başta logoyu büyütmemizi istedi müşteri. İlanda olması gereken büyüklüğe göre ayarlayıp tekrar yolladım müşteriye. Ardından biraz daha büyütmemizi istediklerinde, onlara, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını, zaten ilanın kendisini gösterdiğini, logoyu büyütmenin ilanın doğasını bozabileceğini söyledik. Müşteri bu savunmamızı doğru bulup, bu şekilde onay verdi.
Sanırım her zaman, buna benzer olaylarla karşılaşmıyoruz. Uçağı havaalanının üzerinde iniş izni için daireler çizen bir müşterinin uçaktan aşağıya doğru bakarak, ajansı arayıp, kendilerine ait bir billboard'da görünen şirket logosunun küçük durduğunu söyleyip ajansı paylaması gibi***, sizin de böyle saçma anılarınız var mı?
(*/**/*** Luke Sullivan / Satan Reklam Yaratmak - MediaCat Yayınları)
İlk önce şakaklarınızda bir oynama hissedersiniz. Elinizin altındaki mouse'a sinirli bir şekilde tıklamaya ve ekrana boş boş bakmaya başlarsınız. Ona dönerek, 'neden' diye sorduğunuzda, 'müşteri böyle istiyor' yanıtını alırsınız. Keşke, dersiniz, müşteriye şöyle bir yanıt verseler: "Reklamın iyi olduğu konusunda hemfikir miyiz? Stratejik olarak doğru ve yaratıcılık anlamında akılda kalıcı mı?* Ama bunun farkında bile olmayan sevgili müşteriniz sizden, logosunu büyütmek ve sayfada sadece onun görünmesini istediğini belirtir. Reklamın durdurucu olması, okuyucunun ilgisini çekmesi ve yaratıcılığı zaten logoyu görünür kılacaktır çünkü okuyucu bu reklamın kime ait olduğunu merak edip şirketin logosunu görmek istediğinde, zaten görür. 'Suya yazmadığınız sürece okuyucu mutlaka onu bulacaktır. Boyutunun önemi yoktur**'
Geçenlerde yaptığım bir işte de böyle bir sorunla karşılaştım. Başta logoyu büyütmemizi istedi müşteri. İlanda olması gereken büyüklüğe göre ayarlayıp tekrar yolladım müşteriye. Ardından biraz daha büyütmemizi istediklerinde, onlara, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını, zaten ilanın kendisini gösterdiğini, logoyu büyütmenin ilanın doğasını bozabileceğini söyledik. Müşteri bu savunmamızı doğru bulup, bu şekilde onay verdi.
Sanırım her zaman, buna benzer olaylarla karşılaşmıyoruz. Uçağı havaalanının üzerinde iniş izni için daireler çizen bir müşterinin uçaktan aşağıya doğru bakarak, ajansı arayıp, kendilerine ait bir billboard'da görünen şirket logosunun küçük durduğunu söyleyip ajansı paylaması gibi***, sizin de böyle saçma anılarınız var mı?
(*/**/*** Luke Sullivan / Satan Reklam Yaratmak - MediaCat Yayınları)
Cuma, Eylül 09, 2005
Leo Burnett
Leo Burnett / Kanada'nın web sitesinden bir kaç iş.
Sanırım böyle işleri hiçbir zaman ülkemizde göremeyeceğiz. 50 yıl sonra belki?
GARSON
'Orospu.' Bunu her gün duysaydınız, siz de inanırdınız. Sözlü taciz de tacizdir.
YÖNETİCİ
'Sürtük.' Bunu her gün duysaydınız, siz de inanırdınız. Sözlü taciz de tacizdir.
Sanırım böyle işleri hiçbir zaman ülkemizde göremeyeceğiz. 50 yıl sonra belki?
GARSON
'Orospu.' Bunu her gün duysaydınız, siz de inanırdınız. Sözlü taciz de tacizdir.
YÖNETİCİ
'Sürtük.' Bunu her gün duysaydınız, siz de inanırdınız. Sözlü taciz de tacizdir.
Cubic Trajedisi
Çok başarılı bir 3D animasyon: Cubic Tragedy! Antifit'te gördüm linkini ve hemen indirdim. QuickTime formatında ve bayağı yüklü bir film. O yüzden sabredin ve sonuna kadar bekleyin.
Perşembe, Eylül 08, 2005
Test yayını
Reklamlar TV'nin sağda görmüş olduğunuz uygulaması test yayınında olduğu için, bazı browser'larda hatalı görünebilir. Hata gördüğünüzde bunu 'comment' bölümüne yazarsanız daha hızlı hareket edebiliriz.
Çarşamba, Eylül 07, 2005
Salı, Eylül 06, 2005
Pazartesi, Eylül 05, 2005
Peugeot 1007
İzlediğim en başarılı Peugeot reklamlarından biri. Yaratıcı fikrin, mükemmel bir prodüksiyonla birleşiminden, ortaya bu başarılı reklam çıkmış.
Pazar, Eylül 04, 2005
exi26 ve Ekşi Sözlük
Şu anda Ekşi Sözlük'te exi26'nın web reklam uygulaması var. Büyük ihtimalle yarın (Pazartesi) yayından kaldırılır ya da bir süre devam eder. Akbank, bu mecrayı kullanırken büyük ihtimalle 'entry'lerle bu kadar tepki toplayabileceğini aklına getirmedi sanırım. Mecrayı kullanırken dikkatli olmanın gerekliliğini bu örnekte görebiliyoruz aslında. exi26 ile ilgili bir çok yorum var. Genelde hepsi olumsuz. Arada hizmetiyle ilgili bilgilere rastladım. Ama bunların Ekşi Sözlük yazarlarınca yazılmadığı aşikar.
Aşağıda bununla ilgili bir kaç yorum var. Sanırım Akbank istediği etkiyi yakalamış, ama olumsuz yönde.
"haklarında bu kadar fazla olumsuz yorum varken sözlüğe reklam vermiş olan olay. valla adamlara helal olsun, reklamın iyisi kötüsü olmaz sözüne uymuşlar ve bence de gayet iyi yapmışlar. insan durumun ilginçliğine bakıp merak ediyor bu ne diye. "
"msn messenger'in alt penceresindeki banner reklamında "20 ve 50 ytl'lik öncen yüklenmiş" yazan kart kendisi."
"24 agustos 2005 günü ekşi sözlük'ün ana sayfası alt zemini vasıtası ile reklamını yapan ürün ismi. ancak genel olarak entry'ler okunduğunda akbank buradaki reklamı kaldıracak gibi gözükmektedir."
Aşağıda bununla ilgili bir kaç yorum var. Sanırım Akbank istediği etkiyi yakalamış, ama olumsuz yönde.
"haklarında bu kadar fazla olumsuz yorum varken sözlüğe reklam vermiş olan olay. valla adamlara helal olsun, reklamın iyisi kötüsü olmaz sözüne uymuşlar ve bence de gayet iyi yapmışlar. insan durumun ilginçliğine bakıp merak ediyor bu ne diye. "
"msn messenger'in alt penceresindeki banner reklamında "20 ve 50 ytl'lik öncen yüklenmiş" yazan kart kendisi."
"24 agustos 2005 günü ekşi sözlük'ün ana sayfası alt zemini vasıtası ile reklamını yapan ürün ismi. ancak genel olarak entry'ler okunduğunda akbank buradaki reklamı kaldıracak gibi gözükmektedir."
Avenir Next! (Avenir ailesi genişledi)
En sevdiğim fontlardan biri olan Avenir yenilenerek, font ailesini genişletmiş. Birçok işimde kullandığım ve diğer fontlar gibi her yerde görmediğim Avenir, kullandığım diğer sans serif fontlar arasından sıyrılarak, her zaman bende görsel bir tatminlik yaratmıştır. Aşağıda Linotype'dan derlenen, Avenir'la ilgili kısa bir bilgi var. (Umarım yakın bir zamanda Avenir'ın bu tasarımını edinebilirim.)
"1988 yılında, İsviçreli font tasarımcısı Adrian Frutiger, o zamanlarda Futura ve Avant Garde gibi diğer bilinen font karakterlerine harika bir alternatif olan Avenir'ı halka ilk defa tanıttı. Diğer fontların sade metrik yapısıyla karşılaştırıldığında Avenir, daha insanì bir görünüş kazandıran görsel yapısı nedeniyle tatmin ediciydi. Mesela klasik çizilmiş 'a'daki gibi...
Avenir Next, Platinum Kolleksiyonu'nun bir parçası ve 4 yazı karakteri setiyle geliyor, Regular, Italic, Condensed ve Condensed Italic.
Avenir Next bu yüzden uyum ve zıtlığın optimal bir dengesini temsil ediyor. Sıkıştırılmış (yoğun) varyantların eklenmesiyle, Avenir Next, tam formuna ulaşmış bir çağdaş grotesk sunuyor ve bununla profesyonel grafik tasarımcılarına en üst derecede tipografik esneklik ve optimal okunabilirlik sağlıyor."
"1988 yılında, İsviçreli font tasarımcısı Adrian Frutiger, o zamanlarda Futura ve Avant Garde gibi diğer bilinen font karakterlerine harika bir alternatif olan Avenir'ı halka ilk defa tanıttı. Diğer fontların sade metrik yapısıyla karşılaştırıldığında Avenir, daha insanì bir görünüş kazandıran görsel yapısı nedeniyle tatmin ediciydi. Mesela klasik çizilmiş 'a'daki gibi...
Avenir Next, Platinum Kolleksiyonu'nun bir parçası ve 4 yazı karakteri setiyle geliyor, Regular, Italic, Condensed ve Condensed Italic.
Avenir Next bu yüzden uyum ve zıtlığın optimal bir dengesini temsil ediyor. Sıkıştırılmış (yoğun) varyantların eklenmesiyle, Avenir Next, tam formuna ulaşmış bir çağdaş grotesk sunuyor ve bununla profesyonel grafik tasarımcılarına en üst derecede tipografik esneklik ve optimal okunabilirlik sağlıyor."
Bir sanat yönetmeni...
Sabah kahvaltısında sandviç ekmeğine (çünkü tost ekmeği kuru gelir) çift kaşarlı, domatesli tost, yanında Ice Tea Şeftali ya da portakal suyu içer • Bilgisayarındaki gerekli tüm programları açar • Freehand'in tool bar'ını düzeltir çünkü her daim bozuktur • Yığılmış A3-A4 kağıtlar hemen yanıbaşındadır • Yanında küçük bir not defteri taşır• Keçeli kalem ya da CD kalemi kullanır • İş yoğunluğunun olmadığı vakitler siteler arası gezinir • Varsa, blogunu günceller • Müşteri temsilcisi geldiğinde ilk önce silkinir ve düzeltileri yapmaya başlar (içinden 10'a kadar sayarak) • Feyz almak ya da kafasını dinlendirmek için tasarım kitaplarına ve sitelerine bakınır • 'Bu müşteriye çalışsaydım, benim de böyle fikirlerim olurdu' diye hayıflanır • Bazen metin yazarının farkında olmadan yaptığı yazım hatalarını düzeltir • Fotoğraf çekimi gerektiğinde, istediği fotoğrafçılarla bütçe yüzünden çalışamaz ve kötüleriyle yetinmek zorunda kalır • Post-prodüksiyon aşamalarına her zaman gider ve operatörleri yönlendirerek iyi bir iş çıkmasını sağlar • Post'ta kullanılan programlara hayranlık duyar • Her zaman yeniliklere ve özellikle yeni teknolojilere açık olmak zorunda hisseder kendini • Freehand ve Photoshop'un dışında da programlar olduğunu bilir • Ve bunları kullanmak için çaba sarfeder • Bir logo yaptığında bunu andıran bir tane gördüğü zaman üzülür ve bir süre kendine gelemez • Font klasörü her zaman ağzına kadar doludur • Gerektiğinde başlık atar, body copy bile yazar • Türkçe'si her zaman iyi olmuştur • Pazarlama ve reklam üzerine kitaplar okur çünkü sadece grafik tasarımın her şeyi çözemeyeceğini bilir • Çalışırken müzik dinler • Macintosh'unu sever ve ona saygı duyar • Freehand ya da Photoshop'ta çalışırken, program bir anda kapanır ve işini kaydetmediğini anladığında sinirli bir şekilde sigara içmeye çıkar • Fikir bulup bunu destekleyecek materyal bulamadığında, materyalini kendi yaratır • Fotoğraf gözü ve ışık bilgisine sahiptir • İşlerini her zaman sade ve basit yapmalıdır çünkü müşteri 'A ne güzel süsleme, ne güzel tasarım, ne güzel renkler' deyip reklamı yapılan ürünü satın almaz • Tasarım sorun çözer ve o yüzden güzel değil, doğrudur • Rahat şeyler giyer • Sigarası Winston, kısa Marlboro Light ve Camel'dır • İnternet browser'ının açılış sayfası her zaman apple.com'dur.
Cumartesi, Eylül 03, 2005
Seyir
elma+alt+shift'te bundan böyle, haftanın 3 günü, arşivimde bulunan reklam filmleri, animasyonlar, kısa fimler, video klipler ve yaptığım bir kaç kısa 'takılmaları' yayınlayacağım. Filmlerin kaynaklarını hatırlayamadığım için indirdiğim sitelerin linklerini veremiyorum. Hatırladıkça film bilgilerini vereceğim.
İyi seyirler.
Hamiş: Filmler QuickTime olmadıkları için, yükleme sadece play tuşuna bastığınız zaman gerçekleşir.
İyi seyirler.
Hamiş: Filmler QuickTime olmadıkları için, yükleme sadece play tuşuna bastığınız zaman gerçekleşir.
Cuma, Eylül 02, 2005
Duracell Müzik Maratonu
Sevdiğim işlerimden biri: Duracell Müzik Maratonu etkinliği.
İstanbul, İzmir ve Ankara'da 3 ünlü Dj'in 10 saatlik kesintisiz müzik kapışması. Duracell Müzik Maratonu, DJ Tarkan, Bee Gee ve Murat Uncuoğlu'yla birlikte, 1 Ekim saat 20:00'den sabah saat 06:00'ya kadar kesintisiz devam edecek. Ayrıntılı bilgi burada.
-
Trendsetter dergisinde DMM ile ilgili olarak üç Dj ile yapılan röportajdan bir kaç ayrıntı:
DJ Tarkan:
"Her şeyden önce birçok sponsor firma gibi yabancı Dj'lerle değil de üç yerli Dj ile yola çıktıkları için Duracell'e teşekkür ediyorum. O gece isterim ki akşam saat 8'de herkes orada hazır bulunsun ve benimle birlikte sabah 6'ya kadar çalacağım 10 saatlik sete şahit olsun.
Bee Gee:
"10 saat müzik çaldın mı, diye soranlara 'Çaldım' diyeceğim. Bu benim için bir ilk olacak ve kafamdaki sıraya sadık kalabilirsem o gece insanlara doyasıya müzik zevki yaşatabileceğimi düşünüyorum.
Murat Uncuoğlu:
"Duracell Müzik Maratonu'ndan beklentim mi? Heyecan tabii ki!
İstanbul, İzmir ve Ankara'da 3 ünlü Dj'in 10 saatlik kesintisiz müzik kapışması. Duracell Müzik Maratonu, DJ Tarkan, Bee Gee ve Murat Uncuoğlu'yla birlikte, 1 Ekim saat 20:00'den sabah saat 06:00'ya kadar kesintisiz devam edecek. Ayrıntılı bilgi burada.
-
Trendsetter dergisinde DMM ile ilgili olarak üç Dj ile yapılan röportajdan bir kaç ayrıntı:
DJ Tarkan:
"Her şeyden önce birçok sponsor firma gibi yabancı Dj'lerle değil de üç yerli Dj ile yola çıktıkları için Duracell'e teşekkür ediyorum. O gece isterim ki akşam saat 8'de herkes orada hazır bulunsun ve benimle birlikte sabah 6'ya kadar çalacağım 10 saatlik sete şahit olsun.
Bee Gee:
"10 saat müzik çaldın mı, diye soranlara 'Çaldım' diyeceğim. Bu benim için bir ilk olacak ve kafamdaki sıraya sadık kalabilirsem o gece insanlara doyasıya müzik zevki yaşatabileceğimi düşünüyorum.
Murat Uncuoğlu:
"Duracell Müzik Maratonu'ndan beklentim mi? Heyecan tabii ki!