Çirkinler de Sever (Sinan Çetin, tez araştırması devamı)
Yapım Yılı:1981 - Yapım: Barış Prodüksiyon - Yapımcı: Vural Pakel - Yönetmen: Sinan Çetin - Senaryo: Sinan Çetin - Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay - Oyuncular:Müdje Ar, İlyas Salman, Tunga Uyar, Atilla Türköz, Fatih Özses
Ünlü bir film yıldızı Müjde (Müjde Ar), Doğu Anadolu’daki köylerden bir tanesinde film çekimine gider. Orada Mazlum’un (İlyas Salman) kendisine aşık olmasını sağlar. Ve İstanbul’a döner. Bu saf genç, aşık olduğu yıldızı bulmak için onun peşinden İstanbul’a gelir. Ancak orada karşılaştığı dünya, hiç de hayal ettiği gibi değildir.
Çirkinler de Sever filmi, o dönemin iki ünlü oyuncusu Müjde Ar ve İlyas Salman’ı bir araya getirmiştir. Müjde Ar, dönemin en iddialı kadın imgelerinden biridir. Güzelliği ve seksapalitesi ile özellikle erkek seyircilerin rüyalarını süslemektedir. Müjde Ar ile çalışmak, tam da Sinan Çetin’in tarzıdır. Çünkü kadın karakterini vurgulamaktaki gücü ve başarısı ortadır. Müjde Ar, bu anlamda biçilmiş kaftandır. Filmde Müjde Ar’ın yer aldığı her kare, onun güzelliğinin ve dişiliğinin altını çizer. Zaten hikaye gereği, bir film yıldızı olan kadın karakterimiz, erkeklerin ilgisini nasıl çekeceğini çok iyi bilen, dişiliğini kullanmakta çok başarılı olan bir kadın olarak karşımızdadır.
Filmde, batılı ve modern bir kadınla, doğulu saf ve temiz bir delikanlı karşılaşacak ve karşılaşmadan traji-komik ama çok gerçek bir çatışma doğacaktır. İki farklı dünyanın karşılaştığı bu noktada aşk bile yetersiz kalacaktır. Saf ve iyi yürekli Mazlum’un aşık olduğu kadın, onun beklentilerine cevap veremeyecektir. Mazlum, sevdiği kadını korumaya, kollamaya ve sahiplenmeye çalışacak ama Müjde bu sahiplenmeye önceleri sadece alay ederek cevap verecektir. Aslında Müjde çok yalnızdır. Gerçek aşkın ve sadakatin özlemini çekmektedir. Ama içinde yaşadığı dünyanın koşullarına ayak uydurmuş ve sahte ilişkilerin bir parçası olmuştur. Bu düzenin içinde Mazlum’un yaşadığı ise büyük bir hayal kırıklığıdır. Köyde film çekimleri sırasında yakınlaştığı kadın ile İstanbul’da gördüğü bu kadın arasında büyük farklar vardır. Bu dünyaya girmeye çalışır. Aslında tek istediği Müjde’nin yanında olmaktır. Odasına düşen bu yıldıza sıkı sıkıya sarılmak istemektedir. Yalnızlık duygusu giderek artan Müjde, kendini Mazlum’un sıcak ve sadık kollarına atar. Çünkü güvenebileceği kimse yoktur. Mazlum ise tüm saflığı ve içtenliği ile yanındadır. Mazlum’un yanında güven ve huzur duyar. Ancak, Mazlum istediği aşkı sunabilecek kişi değildir. Saflığın ve güvenin temsilcisidir, aşık olunacak bir erkeğin değil.
Sinan Çetin, başından beri filmin adını Odama Düşen Yıldız olarak düşünmüştür. Ancak yapımcı firma, onun koyduğu bu ismin ticari ve ilgi çekici olmadığını düşünerek filmin adını yönetmenden habersiz değiştirmiştir. Filmin afişlerini bile kendi hazırlayan yönetmen, ertesi gün filmin afişlerinde bambaşka bir ismin yazıldığını görerek, büyük bir şaşkınlık ve kırgınlık yaşamıştır.
Çirkinler de Sever filmindeki tiplemeler ve anlatım özellikleri, Sinan Çetin’in bundan sonra yapacağı sinema ve reklam filmlerinde de sık sık karşımıza çıkacaktır. Doğulu bir genç adamın, saf ve temiz duyguları, güzel bir şehirli kadının karşısında yaşadığı duygu hezeyanları, yönetmenin birçok filminde kullandığı önemli bir öğe olacaktır. Yönetmen, iki farklı kültür arasında yaşanan tezatlıkları ve çelişkileri konu olarak ilerde yapacağı çalışmalarda da kullanacaktır. Doğulu ve batılı karşılaşması hemen hemen bütün filmlerinde yer alan önemli bir çatışma haline gelecektir. Sinan Çetin’in Berlin in Berlin sinema filminde, Falım, Uludağ Gazoz, Total, Bonus Card, Arçelik, Vestel, Biskrem gibi reklam filmlerinde de hep bu buluşma yaşanacaktır. Bu buluşmadan doğan komik, trajik durum önemli bir güldürü öğesi olacaktır. Bunun Türk seyircisi üzerindeki etkisini ve gücünü keşfeden yönetmen, çok iyi bildiği bu çatışmayı farklı farklı filmlerde defalarca sunacak ve seyircinin aklında yer eden önemli ve popüler filmlere imzasını atmış olacaktır.
Çirkinler de Sever filmi teknik ve estetik öğeler bakımından incelendiğinde yönetmenin teknik açıdan değişik açılar ya da görsel oyunlara başvurmadığı açıkça görülür. Yönetmen, kendini filmin hikayesine bırakmıştır. Anlatım ve dil, sade ve gösterişten uzaktır. Önemli olan filmin öyküsünün akıcılığı ve karakterlerle seyircinin özdeşleşmesidir. Seyircinin, bir filmde görmeyi en sevdiği iki öğe bir aradadır. Masumiyet ve ulaşılmaz güzellik.
Sinema sanatının en büyülü kavramlarından biri de özdeşleşmedir. Seyircinin perdede gördüğü karakterle buluşması ve kendini onların yerine koyarak, hikayenin adeta içinde yer almasını sağlar. Kahraman, savaştıkça seyirci de savaşır. Kahraman sevdikçe ya da acı çektikçe seyirci de acı çeker. Bu durum seyircinin, filmle kopmaz bağlar kurmasını sağlar. Sinema tarihi boyunca, özdeşleşme kavramı hep tartışılmıştır. Rus sinemacı Dziga Vertov ya da Fransız Yeni Dalga Akımı'nın yönetmenleri özdeşlemeyi reddetmiş ve bu reddedişin temsili filmlerini çekmişlerdir. Özdeşleşmenin seyirciyi uyutan bir uyuşturucu bile olduğunu iddia etmişler. Filmlerinde seyircinin özdeşleşme yaşamasını engelleyen kamera açılarına ve anlatım özelliklerine başvurmuşlardır.
Sinan Çetin ise, Fransız Yeni Dalga Akımı'nın aksine, sinemanın bir özdeşleşme sanatı olduğunu savunur. Ona göre, seyirci perdede kendisine benzeyen karakterleri görmek ister. Bu benzerliğin fiziksel ya da sosyal benzerlik olması şart değildir. Ancak duygusal olarak benzerliğin olması kaçınılmazdır. Aşk, şiddet, öfke, acıma, sahiplenme, gururlanma gibi tüm insanlığın sahip olduğu bu ortak duyguların özdeşlemeyi sağladığını savunur. Ortak duyguları paylaşan kahraman ve seyircinin hemen bir yakınlık kuracağını iddia eder. Kurulan bu yakınlık, seyircinin bir filmi izlemesindeki en önemli etkendir. Kendisine fiziksel ya da ırksal olarak benzemeyen bir film karakteri de, seyirci ile ortak duygularda buluşabilir. Bunun en önemli örneklerinden biri de Arçelik reklam filmleridir. Sinan Çetin’in yönettiği Arçelik reklam filmlerinde Çelik adındaki robot baş kahramanımızdır. Seyircinin bir robotla özdeşlemesi zor gibi görünse de, yönetmen robota insansı özellikler ve duygusal tepkiler ekleyerek, seyircinin bir robotla yakınlık kurmasını yani özdeşleşmesini sağlamıştır.
Sinan Çetin, Çirkinler de Sever filminin hemen ardından yeni bir film çekmek ister. Ancak bu sefer, elinde iyi yazılmış bir senaryosu yoktur. Senaryo konusunda daha önce çektiği filmlerde varolan eksikliklerin farkındadır. Aynı hataları tekrarlamaktan kaçınır. Bu filmde, senarist olarak Yavuz Turgul ile çalışır. Ortak çalışmanın sonunda ortaya güzel bir film çıkar. Ancak, filmin senaryosu konusunda Yavuz Turgul ile Sinan Çetin arasında çıkan anlaşmazlık büyük sorunlara yol açar. Bu filmde yaşanan anlaşmazlıklar, iki yönetmen arasında yıllarca sürecek olan bir dargınlığa sebep olur. Sinan Çetin, filmin senaryosundan 25-30 sayfayı, filmin yapısını bozduğunu düşünerek, yırtıp atmış ve bu durum Yavuz Turgul’la ilişkisini kopartan olay olmuştur. Yavuz Turgul, filmin çekiminden sonra, senaryonun kendisine ait olmadığını söylemiş ve filmi reddetmiştir. Bu anlaşmazlık, Sinan Çetin’in senaryoya saygısızlık ettiği yolundaki düşünceleri kuvvetlendirmiştir. Bu olaydan sonra, yönetmen tüm kariyeri boyunca senaryo konusunda senarist ve ekipleriyle sürekli sorunlar yaşamıştır.
Sinan Çetin’in senaryo düşmanı olarak adlandırılmasına kadar giden bu söylenceler elbette temelsiz değildir. Sinan Çetin, kariyerinde neredeyse senaryosuz film çekmek gibi bir alışkanlık edinmiştir. Bu durum sadece uzun metraj filmlerinde değil, reklam filmlerinde de sürmüştür. Reklam ajanslarının yazdığı reklam senaryolarına uymayıp, senaryoda zaman zaman değişiklikler yapması, ajansların da tepki göstermesine sebep olmuştur. Ancak, yönetmenin kendi arzusuna göre çektiği filmlerin başarısını gören ajansların bir kısmı, yönetmenin bu konudaki asi ve söz dinlemez tutumunu kabullenmiştir. Sinan Çetin’in senaryoya karşı bu sert tutumun altında başka sebepler aramak gereklidir. Film senaryosu ile edebi metin arasında fark olduğunu düşünür. Senaristlerin, roman yazar gibi kaleme aldığı senaryoların, sinematografik anlatımı bozduğunu, sinema dilinin, roman diliyle asla örtüşemeyecek, bambaşka bir dile sahip olduğunu savunur.
Çiçek Abbas filmi, senaryo konusundaki bütün tartışmalara rağmen, seyirciyle kolaylıkla özdeşleşen karakterlerin yer aldığı bir filmdir.
(Yarın Çiçek Abbas)
Ünlü bir film yıldızı Müjde (Müjde Ar), Doğu Anadolu’daki köylerden bir tanesinde film çekimine gider. Orada Mazlum’un (İlyas Salman) kendisine aşık olmasını sağlar. Ve İstanbul’a döner. Bu saf genç, aşık olduğu yıldızı bulmak için onun peşinden İstanbul’a gelir. Ancak orada karşılaştığı dünya, hiç de hayal ettiği gibi değildir.
Çirkinler de Sever filmi, o dönemin iki ünlü oyuncusu Müjde Ar ve İlyas Salman’ı bir araya getirmiştir. Müjde Ar, dönemin en iddialı kadın imgelerinden biridir. Güzelliği ve seksapalitesi ile özellikle erkek seyircilerin rüyalarını süslemektedir. Müjde Ar ile çalışmak, tam da Sinan Çetin’in tarzıdır. Çünkü kadın karakterini vurgulamaktaki gücü ve başarısı ortadır. Müjde Ar, bu anlamda biçilmiş kaftandır. Filmde Müjde Ar’ın yer aldığı her kare, onun güzelliğinin ve dişiliğinin altını çizer. Zaten hikaye gereği, bir film yıldızı olan kadın karakterimiz, erkeklerin ilgisini nasıl çekeceğini çok iyi bilen, dişiliğini kullanmakta çok başarılı olan bir kadın olarak karşımızdadır.
Filmde, batılı ve modern bir kadınla, doğulu saf ve temiz bir delikanlı karşılaşacak ve karşılaşmadan traji-komik ama çok gerçek bir çatışma doğacaktır. İki farklı dünyanın karşılaştığı bu noktada aşk bile yetersiz kalacaktır. Saf ve iyi yürekli Mazlum’un aşık olduğu kadın, onun beklentilerine cevap veremeyecektir. Mazlum, sevdiği kadını korumaya, kollamaya ve sahiplenmeye çalışacak ama Müjde bu sahiplenmeye önceleri sadece alay ederek cevap verecektir. Aslında Müjde çok yalnızdır. Gerçek aşkın ve sadakatin özlemini çekmektedir. Ama içinde yaşadığı dünyanın koşullarına ayak uydurmuş ve sahte ilişkilerin bir parçası olmuştur. Bu düzenin içinde Mazlum’un yaşadığı ise büyük bir hayal kırıklığıdır. Köyde film çekimleri sırasında yakınlaştığı kadın ile İstanbul’da gördüğü bu kadın arasında büyük farklar vardır. Bu dünyaya girmeye çalışır. Aslında tek istediği Müjde’nin yanında olmaktır. Odasına düşen bu yıldıza sıkı sıkıya sarılmak istemektedir. Yalnızlık duygusu giderek artan Müjde, kendini Mazlum’un sıcak ve sadık kollarına atar. Çünkü güvenebileceği kimse yoktur. Mazlum ise tüm saflığı ve içtenliği ile yanındadır. Mazlum’un yanında güven ve huzur duyar. Ancak, Mazlum istediği aşkı sunabilecek kişi değildir. Saflığın ve güvenin temsilcisidir, aşık olunacak bir erkeğin değil.
Sinan Çetin, başından beri filmin adını Odama Düşen Yıldız olarak düşünmüştür. Ancak yapımcı firma, onun koyduğu bu ismin ticari ve ilgi çekici olmadığını düşünerek filmin adını yönetmenden habersiz değiştirmiştir. Filmin afişlerini bile kendi hazırlayan yönetmen, ertesi gün filmin afişlerinde bambaşka bir ismin yazıldığını görerek, büyük bir şaşkınlık ve kırgınlık yaşamıştır.
Çirkinler de Sever filmindeki tiplemeler ve anlatım özellikleri, Sinan Çetin’in bundan sonra yapacağı sinema ve reklam filmlerinde de sık sık karşımıza çıkacaktır. Doğulu bir genç adamın, saf ve temiz duyguları, güzel bir şehirli kadının karşısında yaşadığı duygu hezeyanları, yönetmenin birçok filminde kullandığı önemli bir öğe olacaktır. Yönetmen, iki farklı kültür arasında yaşanan tezatlıkları ve çelişkileri konu olarak ilerde yapacağı çalışmalarda da kullanacaktır. Doğulu ve batılı karşılaşması hemen hemen bütün filmlerinde yer alan önemli bir çatışma haline gelecektir. Sinan Çetin’in Berlin in Berlin sinema filminde, Falım, Uludağ Gazoz, Total, Bonus Card, Arçelik, Vestel, Biskrem gibi reklam filmlerinde de hep bu buluşma yaşanacaktır. Bu buluşmadan doğan komik, trajik durum önemli bir güldürü öğesi olacaktır. Bunun Türk seyircisi üzerindeki etkisini ve gücünü keşfeden yönetmen, çok iyi bildiği bu çatışmayı farklı farklı filmlerde defalarca sunacak ve seyircinin aklında yer eden önemli ve popüler filmlere imzasını atmış olacaktır.
Çirkinler de Sever filmi teknik ve estetik öğeler bakımından incelendiğinde yönetmenin teknik açıdan değişik açılar ya da görsel oyunlara başvurmadığı açıkça görülür. Yönetmen, kendini filmin hikayesine bırakmıştır. Anlatım ve dil, sade ve gösterişten uzaktır. Önemli olan filmin öyküsünün akıcılığı ve karakterlerle seyircinin özdeşleşmesidir. Seyircinin, bir filmde görmeyi en sevdiği iki öğe bir aradadır. Masumiyet ve ulaşılmaz güzellik.
Sinema sanatının en büyülü kavramlarından biri de özdeşleşmedir. Seyircinin perdede gördüğü karakterle buluşması ve kendini onların yerine koyarak, hikayenin adeta içinde yer almasını sağlar. Kahraman, savaştıkça seyirci de savaşır. Kahraman sevdikçe ya da acı çektikçe seyirci de acı çeker. Bu durum seyircinin, filmle kopmaz bağlar kurmasını sağlar. Sinema tarihi boyunca, özdeşleşme kavramı hep tartışılmıştır. Rus sinemacı Dziga Vertov ya da Fransız Yeni Dalga Akımı'nın yönetmenleri özdeşlemeyi reddetmiş ve bu reddedişin temsili filmlerini çekmişlerdir. Özdeşleşmenin seyirciyi uyutan bir uyuşturucu bile olduğunu iddia etmişler. Filmlerinde seyircinin özdeşleşme yaşamasını engelleyen kamera açılarına ve anlatım özelliklerine başvurmuşlardır.
Sinan Çetin ise, Fransız Yeni Dalga Akımı'nın aksine, sinemanın bir özdeşleşme sanatı olduğunu savunur. Ona göre, seyirci perdede kendisine benzeyen karakterleri görmek ister. Bu benzerliğin fiziksel ya da sosyal benzerlik olması şart değildir. Ancak duygusal olarak benzerliğin olması kaçınılmazdır. Aşk, şiddet, öfke, acıma, sahiplenme, gururlanma gibi tüm insanlığın sahip olduğu bu ortak duyguların özdeşlemeyi sağladığını savunur. Ortak duyguları paylaşan kahraman ve seyircinin hemen bir yakınlık kuracağını iddia eder. Kurulan bu yakınlık, seyircinin bir filmi izlemesindeki en önemli etkendir. Kendisine fiziksel ya da ırksal olarak benzemeyen bir film karakteri de, seyirci ile ortak duygularda buluşabilir. Bunun en önemli örneklerinden biri de Arçelik reklam filmleridir. Sinan Çetin’in yönettiği Arçelik reklam filmlerinde Çelik adındaki robot baş kahramanımızdır. Seyircinin bir robotla özdeşlemesi zor gibi görünse de, yönetmen robota insansı özellikler ve duygusal tepkiler ekleyerek, seyircinin bir robotla yakınlık kurmasını yani özdeşleşmesini sağlamıştır.
Sinan Çetin, Çirkinler de Sever filminin hemen ardından yeni bir film çekmek ister. Ancak bu sefer, elinde iyi yazılmış bir senaryosu yoktur. Senaryo konusunda daha önce çektiği filmlerde varolan eksikliklerin farkındadır. Aynı hataları tekrarlamaktan kaçınır. Bu filmde, senarist olarak Yavuz Turgul ile çalışır. Ortak çalışmanın sonunda ortaya güzel bir film çıkar. Ancak, filmin senaryosu konusunda Yavuz Turgul ile Sinan Çetin arasında çıkan anlaşmazlık büyük sorunlara yol açar. Bu filmde yaşanan anlaşmazlıklar, iki yönetmen arasında yıllarca sürecek olan bir dargınlığa sebep olur. Sinan Çetin, filmin senaryosundan 25-30 sayfayı, filmin yapısını bozduğunu düşünerek, yırtıp atmış ve bu durum Yavuz Turgul’la ilişkisini kopartan olay olmuştur. Yavuz Turgul, filmin çekiminden sonra, senaryonun kendisine ait olmadığını söylemiş ve filmi reddetmiştir. Bu anlaşmazlık, Sinan Çetin’in senaryoya saygısızlık ettiği yolundaki düşünceleri kuvvetlendirmiştir. Bu olaydan sonra, yönetmen tüm kariyeri boyunca senaryo konusunda senarist ve ekipleriyle sürekli sorunlar yaşamıştır.
Sinan Çetin’in senaryo düşmanı olarak adlandırılmasına kadar giden bu söylenceler elbette temelsiz değildir. Sinan Çetin, kariyerinde neredeyse senaryosuz film çekmek gibi bir alışkanlık edinmiştir. Bu durum sadece uzun metraj filmlerinde değil, reklam filmlerinde de sürmüştür. Reklam ajanslarının yazdığı reklam senaryolarına uymayıp, senaryoda zaman zaman değişiklikler yapması, ajansların da tepki göstermesine sebep olmuştur. Ancak, yönetmenin kendi arzusuna göre çektiği filmlerin başarısını gören ajansların bir kısmı, yönetmenin bu konudaki asi ve söz dinlemez tutumunu kabullenmiştir. Sinan Çetin’in senaryoya karşı bu sert tutumun altında başka sebepler aramak gereklidir. Film senaryosu ile edebi metin arasında fark olduğunu düşünür. Senaristlerin, roman yazar gibi kaleme aldığı senaryoların, sinematografik anlatımı bozduğunu, sinema dilinin, roman diliyle asla örtüşemeyecek, bambaşka bir dile sahip olduğunu savunur.
Çiçek Abbas filmi, senaryo konusundaki bütün tartışmalara rağmen, seyirciyle kolaylıkla özdeşleşen karakterlerin yer aldığı bir filmdir.
(Yarın Çiçek Abbas)
1 Comments:
ben kıbrıstan abdullah kadir çetin
başımdan geçen uzun bir olayın kitabını yazıyorum ve yaşadıgım olay film gibi... ilginenirseniz Qgeday@hotmail.com bu benim mail adresim
Yorum Gönder
<< Home