- Ben bunu görmüştüm bir yerde. - Evet, evet! Ben de hatırlıyorum. Hatta geçenlerde Bilmemneadverweek'in 15. sayisi, 8. nüshasında gördüm ben bunu. - A, bak, ben o sayıyı göremedim. Ama bir tane site var. Oldukça yararlı, reklamdaki alıntıları anlatıyor. Araknofobya.com'du galiba. - Ha, biliyorum onu. Gerçekten çok yararlı bir site. Hatta orada bizim reklamcıların yaptığı ilanlardan birini görmüştüm. Adam gerçekten de çalmış çırpmış! - Evet ya, ben de buna benzer bi'şeyi hemen ekranyazıları yahoo grubuna yolladım. Bizim büyük ajanslardan birinin yaptığı bir işi gördüm Admadcat dergisinde. Dedim, yine mi alıntılamışlar! Hem de birebir. Olmaz böyle ya! - Kesinlikle haklısın. Milletin gözünün içine soka soka bunu ben yaptım diyorlar ya, ben ona sinir oluyorum. - Bir de şu var biliyorsun. Güya biz reklamcılar, reklamları, kendimiz için yapıyormuşuz. Kendi aramızda bir rekabet varmış. Bu saçmalığı duydun mu sen de? - Evet, evet! Sanki müşterinin istekleri değil de, kendi yapmak istediklerimiz önemliymiş gibi bir söylenti dolaşıyor ortalıkta. - İşte ben de bunu anlamıyorum. Sonuçta biz bu işi bilmiyor muyuz? Biliyoruz. O zaman bırakın da işimizi yapalım değil mi? - Evet abi. Bir türlü anlamıyorlar. Neymiş efendim, yaptığımız reklam ürününü sattırmıyormuş! Markasını, rakip markaların yanında ön plana çıkartamamışız. Ya sonuçta senin ürünün kötüyse, ben daha ne yapabilirim ki! - Bir de böyle bir şey var değil mi? Adamlara o kadar şık ilanlar yapalım, doğru bir başlık ve lay-out'la bilmemne sütun santimle çıkartalım ilanlarını, sonra da suçlu biz olalım. Ya tamam, ilan sofistike olabilir, tek fotoğraf, bir başlık ve 12 punto body-copy ve hemen yanında logosunu küçük kullanmış olabiliriz, ama sonuçta markası için gayet kuuuul bir ilan oldu bu. Ne diyorsun? - Katılıyorum. Sonuçta yarattığımız iş gayet başarılı. Hatta ben ödül bekliyorum. - Ben de. Adamlara ödüllük iş yaptırıyoruz, sonuçta azarlanan biz oluyoruz. Pes yani!
*
- Eee, size şöyle bir ilan yaptık. Bunu ajans olarak çok beğendik ve bir takım yarışmalara göndermeyi düşünüyoruz. Eğer onaylarsanız, hem markanız, hem de ajansımız, alacağımız ödülle belirli bir prestij kazanabilir ve desteğinizle ödülden ödüle koşabilir, hatta coşabiliriz. - Hmm. Olabilir. Yalnız, logoyu biraz büyütmenizi rica edeceğim. Öyle sağ alt köşede, gerçekten de çok küçük kalmış. Bir de alttaki yazının puntosuyla da oynarsanız, sevinirim. Çok küçük, okunmuyor. - Tabii. (Bu ilanı, şu anki haliyle, Beykoz Belediyesi yayın organına çıkın ve hemen yarışmaya yetiştirin. Müşteriye de istediği haliyle yolladığımızı ve ilanının nerede çıkacağını söyleyin.)
*
- Ya bi'şey soracağım. Ödül alan bu işleri sen daha önce gördün mü? - Aynı şeyi ben de sana soracaktım! Ödül töreni başlayalı bir saat kadar oldu galiba ve gördüğüm onca işi hatırlayamıyorum. Çıldıracağım! Yanlış mı geldik acaba, ne dersin? - Yok abi, yanlış manlış değil. Account'lar belli, işler belli, ama bu işleri ben görmedim, ya da gördüm ama bunadım. Emin değilim. - Aha! Bak bu işi görmüştüm ben... Aa, bu ilan böyle değildi ki. Altta kocaman bir body-copy, ürün ve ürünle ilintili olarak bir vinyet ve yanında bir logosu vardı. Gayet iyi hatırlıyorum. Bu, ne zaman bu hale geldi ki?! - Ben de biliyorum abi bunu. Her şeyi çıkartmışlar ve yarışmaya yollamışlar. Kutluyorum. - Ya bu film? 15 dakika oldu, hala bitmedi. Bu nerede yayınlandı sence? - Sinema olmasın? - Sinemada bu kadar uzun film yayınlıyorlar mı ki? - Bilmem, belki bir sinemada oynatmışlardır sonra da yarışmaya göndermişlerdir, ne bileyim. - Neyse abi, biz seyretmeye devam edelim. Bakalım ajanslardan hangisi, sektörel ya da belediye dergisine yolladığı işle ödül almaya devam edecek.
• Garanti Bankası yine bir ilki gerçekleştirdi ve Tepebaşı'na koca bir kumbara koyarak sosyal bir gereklilik için hoş bir uygulama başlattı. Elde edilen gelir Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) "Bir Kızım Var Öğretmen Olacak", Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın (WWF) "Su Tasarrufu" ve Toplum Gönüllüleri Vakfı'nın (TOGV) "Gençler Toplum Hizmetinde" projelerinde kullanılmak üzere verilecek. Her zaman tekrar ettiğim gibi, gerek reklam kampanyalarında, gerekse yarattığı kurumsal başarısıyla her zaman diğer bankalardan daha önde olacaktır Garanti. Özellikle Alametifarika'nın Garanti'de yarattığı kurumsal başarıyı takdir etmek gerek.
• Virgin Mobile'ın iki reklamını izledim bugün. Karakterler, dekor ve özellikle fikir gerçekten de uç noktada. Saçma ve bir o kadar da eğlenceli. (1-2)
• Pınar'ın yeni reklamlarını çok başarılı buldum. Özellikle İkinci Bahar'daki burnundan konuşan zabıta tiplemesini 'Murun' olarak aynı tonda tekrar 'canlandıran' Özkan Uğur çok başarılı.
• Garanti Emeklilik'in basın ilanının fonu, Minibank için kullandıkları fona benziyor. Hani şu Loony-Toones fonlu olan.
• Adidas'ın Tracy McGrady'li reklamını keşke altyazılı gösterselermiş. Seslendirme, reklamın büyük bir kısmını öldürmüş ve zevksiz bir hale sokmuş.
• TypeIndex.org'tan font aramanıza yardımcı olacak bir dasbhoard widget uygulaması: Font Finder. Macintosh'unuzda Tiger kullanıyorsanız bu widget çok işinize yarayabilir.
• İşten eve dönerken ilk kez gördüğümde şaşırdığım, biraz sinir olduğum, ardından basın ve tv reklamlarıyla da iyiden iyiye çevremi saran yeni bir yılbaşı kampanyası dönüyor şu sıralar her yerde. HSBC Advantage'ın, Noel alışverişlerimiz için (!) uyguladığı, şimdi al Şubat'ta öde, nakit puanlarınızla hesaplı tatil vs. kampanyası. Çoğu insanın, sadece reklamdaki karaktere sinir olduğu ama benim, çoğuna, tüm konsepte ve yaratılan atmosfere 'saçma' gözüyle baktığım bir kampanya bu. Başka bir yöntemle, başka bir stratejiyle anlatılamaz mıydı verilen hizmet? Ne zamandır Noel'i kutluyoruz ki, Noel Baba bacadan giriyor? ('Bak bakalım Noel Baba bacadan gelmiş mi?') Dünyanın yerel bankası sloganıyla hareket eden bir banka, yerel olmaktan uzak bu tip reklamları niye yapar? Ne zamandan beri Jingle Bells eşliğinde biz Noel kutlamaya başladık? Ben mi sadece sinir oluyorum bu duruma, başkaları var mı? Reklam, bazen, kendi kültüründen uzak durmalı mıdır? ( 'Noel Baba bu topraklardan çıkmıştır' söylencesiyle mi hareket etmiş HSBC?) Fazla mı tepki gösteriyorum yoksa? Herkese Merry Christmas!!
Mc Cann grubuna ait yedi şirketten dördü kapatılıyor. Ve bu 350 kişiden yaklaşık 150 kişinin işsiz kalması anlamına geliyor. Yapılan dolandırıcılıkların ve usülsüzlüklerin ceremesini maalesef bu insanlar çekecek. İlk kez, Reklamyazıları Yahoo grubunda duyduğum bu haberi burada yazmak istedim. Sektörün dergileri olan Marketing Türkiye ve Medicat'in internet sitelerine bakın. Bu haberle ilgili hiçbir kelime dahi göremeyeceksiniz. Ya da açıp bakın dergilere, yok. İnternette konuyla ilgili araştırma yapmaya çalıştım, hiçbir haber yok. Ve maalesef sessiz sedasız, bunca insan masalarını toplayıp çekip gidecekler. Ve bunu sadece 1080 kişilik Reklamyazıları grubu bilecek ve onların söyledikleri kişiler. Bu haberi herkese söyleyin ki, işsiz kalan bu kadar kişinin varlığından bihaber olmasınlar. Belki işsiz kalanların, rahatça iş bulmalarına olanak sağlayan bir zincir başlamış olur.
Nefes açan yaprak şeker ve tablet bulaşık deterjanından sonra yine yaprak şeklinde tek kullanımlık sabun üretilmesi sürpriz değil.
Hollanda’lı SoapUnlt. hem çamaşır makinelerinde kullanılmak üzere hem de kişisel temizlik için “Leafz” markasını piyasaya sürdü. Ürün özellikle sık seyahat edenler, turizm şirketleri hatta tekstilciler tarafından da büyük ilgiyle karşılanmış. 6 renk ve 4 farklı kokuda piyasaya çıkan ürün, promosyon malzemesi olarak da büyük talep görüyormuş, markalar müşterilerine ve iş ortaklarına hediye edilmek üzere sabun kutusunun üzerini markaları adına giydirip promosyon olarak dağıtıyorlarmış.
Bildik, geleneksel sabun şeklindeki kutusu da iyi düşünülmüş, “sabun gibi sabun” olduğunu hissettiren iyi bir çözüm.
Coca-Cola'nın yeni ürünü: Kahveli kola. Doğal kahve tadıyla Coca-Cola'nın birleşiminden oluşan 'Blāk' Ocak 2006'da Fransa'da satışa sunulacak. Kafein tiryakileri için hoş bir haber olsa gerek. Tabii bu kadar kafeinin gerekliliği de tartışılır. Zaten bir kutu kolanın içerdiği onca kafein, şeker ve kimyasal maddenin yanında bir de kahvenin kafeinini eklerseniz ortaya ne çıkacağını tahmin edebiliyorsunuz. Ayrıntılar burada. via
Eski Türk filmi posterlerinin tarihsel gelişimini ve örneklerini bulabileceğiniz bir site. Ayrıca burada, bununla ilgili örnekleri görebilir ve satın alabilirsiniz. Soldaki Kartal Tibet ve Gönül Yazar'ın oynadığı 'Cellat', diğeri ise Muhsin Ertuğrul'un 1933 yapımı 'Karım Beni Aldatırsa' adlı filmlerin posterleri.
Az önce fark ettim ve hemen uygulamayı kaldırdım. Blogger'ın özelliklerinden biri: Yorum kontrolü. Farkına varmadan bunu aktif hale getirmişim ve haliyle yorumlar sırada bekliyormuş. Şu ana kadar yazdığınız yorumlar, yerlerinde duruyor. Yorum kontrolünü de kaldırdım. Hiçbiri silinmedi, haberiniz olsun.
'Verdim bir ilan işte. Çocukluk ettim hakkınız var.'
'Zamanı evvelde, ben diyeyim yetmiş, siz deyin seksen yıl önce, İstanbul Divanyolu'nda Selanikli Hasan Efendi'nin işlettiği ünlü bir lokanta varmış. Adı Kızılelma olan bu lokantaya Rumeli göçmenlerinin zenginleri gelir, burada ünlü Rumeli tandır kebabı yer, hemşerileriyle buluşur konuşurlarmış. Bu müşteriler gide gele, Selanikli Hasan Efendi'nin arkadaşı da olmuşlar. Kızılelma Lokantası, sohbetinin hoşluğu ve yemeklerinin lezizliğiyle tanınırmış. Derken, günlerden bir gün, işbu arkadaşlar gazetede bir ilana rastgelmişler. Meali şöyleymiş bu ilanın: 'Rumeli'nin nefis tandır kebabını arzu edenler. Divanyolu'nda Kızılelma Lokantası'na teşrif buyursunlar. Memnun kalacakları ümid olunur. İmza: Hasan' Bu imza gazetede görülünce, Hasan Efendi'nin arkadaşlarını bir merak almış. Acaba Hasan Efendi darda mı kalmıştır? Bunun bir nedeni olsa gerek, diye düşünmüşler. Hasan Efendi'ye sormayı kararlaştırmışlar. Eski bir arkadaş bu görevi üstlenmiş. - Hasan Efendi sana bir şey sormak istiyorum. Konuştuklarımız aramızda kalacak korkma. Bir sıkıntın mı var senin? Böyle bir durum varsa, yardımına koşmak bizim görevimiz. Bunca yıldır birbirimizi tanıyoruz. - Anlayamadım? Nereden çıktı bu? Hamdolsun hiçbir sıkıntım yoktur. Arkadaşı gülerek üstelemiş. - Hasan Efendi, çekinme söyle. Bir sıkıntın olmasa gazeteye ilan verir miydin? Hasan Efendi üstelemenin nedenini o zaman anlamış. Bir kahkaha atarak cevap vermiş. - Sorma Salim Efendi. Kurukahveci Mehmet Efendi'nin verdiği ilanları görünce heves ettim. Verdim bir ilan işte. Çocukluk ettim hakkınız var.'
Uzun metin sevenlerden misiniz? - Gökhan Akçura / Ivır Zıvır Tarihi 3 - Om Yayınevi
Bu ne demek yahu? Açıklayayım; bildiğiniz tuzun, kilosu 45 dolar olanı. Pazarlamacılar, “snobmoddities” olarak tanımlanan bu yeni akımda, ‘tuz’ gibi tamamen sıradan olarak nitelediğimiz birtakım ürünleri şık, popüler ve lüks ürünler olarak pazarlamaya başladılar. Tüketiciler için daha önce neredeyse görünmez olan birtakım ürünlerin binlerce çeşidini bulup çıkarıyor, işlenme süreçlerini zenginleştiriyor, farklı varyantlarını geliştiriyor ve nefis ambalajlarda yüksek kårla satıyorlar. Yani 50 çeşit şeker, 40 çeşit karabiber fikri o kadar da uzak değil. Aslında şaşırmamak lazım, çünkü böyle ürünler çoktan hayatımıza girdi bile; çikolata, ekmek, hatta suyun bile 40 çeşidini görmüyor muyuz market raflarında. Bu fikir birçok yeni işin de kurulmasına temel oluyor. New York Nolita’da açılan “Rice to Riches” dükkanı 20’den fazla çeşitte sütlaç sunuyor müşterilerine. Bu ürünler öyle çekici ve iştah açıcı ki hayır diyebilene aşk olsun, isimleri de bir alem; “Hindistan cevizi şoku”, “Mango teslimiyeti”, “Pralin duası”… Bir diğer örnek de çay. Yıllardır sıradan çay içen biz Türk’lerin hayatına son birkaç yıldır yeşil çaylar, papatya çayları hatta sıcak çikolata çayı bile girmiş durumda. “Snobmoddities” pazarlamacıları çayı ne yapmış dersiniz; “Lolipop”! Çay severler her daim sıcak suyu-çayı nereden bulacak, hem lolipop olarak satmak çok daha kårlı değil mi, şöyle şahane de bir ambalaj, işte sana bir tane daha “snobmoddity”. Bundan sonra hayatınızı daha umulmadık sıradanlıktaki ürünlerin farklı çeşitlerine açmaya hazırlayın. Mesela yakında market raflarında “Sahara çölü kedi kumu” bulursanız şaşırmayın.
Yine Wieden+Kennedy ve yine başarılı bir Honda filmi daha. "W+K'nin yeni epik Honda filmi, Honda'nın kurucusu Soichiro Honda ile 1950'lerde başlayan ve Honda'nın bugün ürettiği şeyleri hala ateşleyen ruhu kutluyor." Filmi izlemek için buraya, W+K için şuraya tıklayın.
Bayanlar tuvaletinde, lavabonun içinde bulunan bir sticker. Sticker, bir ped markası olan Modess Maxi'nin emiş gücünü göstermek için yapıştırılmış. Ürünün bulunduğu alan kuru, diğer alanlar ıslak kalıyor.
Olur mu, demeyin… Oldu bile. Bakmayın, bizim ülkemizde bilgisayar sahibi olan şanslıların sayısı hala çok az. “Batı”da evlerdeki bilgisayar sayısı neredeyse televizyon sayısıyla eşitlenmiş durumda. Tamam, henüz kimse televizyon seyretmekten vazgeçmiş değil ama özellikle çocuklar ve gençler boş zamanlarını televizyon ve internet arasında paylaştırmış durumda. Reklamcılar da durumun farkında, internette yayınlanan viral reklam filmlerinin sayısına bakınca zaten durum anlaşılıyor. Neyse konumuz bu değil. Konumuz, internete yapışık yaşayan çocuklarla ilgili. İnternetin kemiği yok, nereye isterseniz oraya bağlanırsınız kimse de yaşınızı sorgulayamaz. Çocukları için endişelenen ebeveynler de çocuklarının her girdikleri siteyi kontrol edemediklerinden şikayet eder dururlar. Çözüm, “Siber-Bakıcı”. Bu kişiler akşam üstü, yani çocukların okul dönüşü bilgisayarlarının başına oturduğu saatlerde işe başlayıp sabaha karşı işten çıkıyorlar. Çalıştıkları saatler arasında kendilerine başvurmuş ebeveynlerin çocuklarının hangi sitelere girdiklerini izliyor ve eğer girmeleri yasak bir siteye girmişlerse de hemen blok koyuyorlar. Tabi bunlar genellikle çocukların zarar görecekleri ve henüz yaşlarının müsait olmadığı konularda oluyor; erotik siteler, ateşli silahlarla ilgili siteler ve hatta kredi veya harçlık kartlarıyla alışveriş yaptıkları pahalı ürün satan siteler gibi annelerin-babaların onaylamadığı yerler oluyor. Siber-bakıcı’ların işyerleri bildiğimiz çağrı merkezlerine benzeyen ofisler, hepsinin belli sayıda müşterisi var. Her ev-bilgisayar için bir şifre belirleniyor ve on-line olan çocuğun bilgisayarına ulaşmalarını sağlıyor. Gerisi, bilgisayarı başında sinirlenen ve söylenen çocuk, para kazanan siber-bakıcı ve huzur içinde uyuyan anne-baba.
Yukarıdaki başlık 1936 tarihli, İhap Hulusi Görey tarafından Türkiye İş Bankası için, vatandaşın tasarruf yapmasını tetiklemek için yapılan bir afişin başlığı. 'Vatandaş! Hesabını bil, muhakkak artırırsın!' Keza yanda yine İhap Hulusi Görey tarafından yapılmış bir İş Bankası işini görüyorsunuz. T. İş Bankası, herhalde, Türk reklam tarihinde, reklamcılığa en fazla önem vermiş bankalardan birisi. Tüm reklam kuşaklarında en az bir filmini, büyük gazetelerde ise en az bir ilanını görmek mümkün. Tabii basılı malzemelerini ya da açıkhava mecralarını da gözardı etmemek gerekiyor. Reklama bu kadar önem veren bir bankanın, şubelerine olan özensizliği ise şaşırtıcı. Her gün işten eve dönerken Osmanbey metrosunda iner ve Teşvikiye'ye doğru yürürüm. Yol üzerinde İş Bankası şubesine ise her zaman gözüm takılır. Şubenin camlarında fì tarihinden kalma posterler, camların üstüne sinmiş kir ve üçüncü sınıf bankalarda dahi olmayan bir iç dekorasyon görmek mümkün. Yine bankanın içinde eskimiş, kenarları yırtılmış, asılı duran posterler var. Şubenin içi o kadar sıkıcı ki, işinizi hemen halledip gitmek için zaman kolluyorsunuz. Maslak şubesine gittiğiniz zamanda da aynı manzarayla karşılaşıyorsunuz. Renk, iç mekan tasarımı, kurumsal bütünlük, bunların hiçbirini göremiyorsunuz. Büyük bir reklam bütçesi olan böyle bir bankanın, müşterileriyle birebir iletişim kurduğu bir mekana karşı bu kadar özensiz davranması gerçekten de çok ilginç. Garanti Bankası ise bunun aksine, kurumsal bütünlüğü, şubelerindeki ışık, renk, hizmetlerini anlattıkları poster, leaflet ve broşürleriyle, internet sitesinin kullanışlığı ve tasarımıyla, vazgeçemeyeceğim bir banka. Türkiye İş Bankası, Maximum kartı için başlattığı logo lansmanına bu kadar bütçe ayıracağına, şubelerine biraz daha özen gösterse, devlet bankası sıkıcılığından çıkıp, benim gibi müşterilerini kaybetmezdi.
Başlık ve açıklaması: Uzun metin sevenlerden misiniz? - Gökhan Akçura / Ivır Zıvır Tarihi 3 - Om Yayınevi
TV/Sinema. Basılı İlanlar, Açıkhava, Radyo ve İnteraktif reklamların değerlendirildiği EurobestLive 2005 yarışmasında, Medina Turgul DDB reklam ajansı, Remix Cook Book isimli çalışmayla TV/Cinema dalında Yayın ve Medya ketagorisinde shortliste kaldı. Ayrıntılar için tıklayın. via