Reklamcı sağlığı, reklamın sağlığı
"Şaşırtıcıdır, böylesine bilimsel bir işi yapan Türk reklam sektörünün yaş ortalaması 30’un üzerinde değil. Bu oranın böylesine düşük olması, ajansların üst düzey yöneticilerinin haricinde kalan büyük çoğunluğun genç insanlardan oluşması. Bu gençler ne yapar? Reklam yazar, reklam çizer, reklam çeker, reklam sunar, reklam değerlendirir, reklam kuramı yapar, reklam dağıtır. Koskoca markaların, koskoca ajansların değerleri”, büyük bütçeleri bu insanların yaratıcılığına bakar. Bir reklam ajansının giderlerinin %80’e yakınının ücretler olduğu düşünülürse, yani bir reklam ajansı insanlardan ibarettir dersek, bu insanların %80’ini de yaratıcıların oluşturduğunu bilirsek: Rahatlıkla, bir reklam ajansı yaratıcılıktan ibarettir, diyebiliriz."
"Kırk yaşın üzerinde reklam yaratıcısı bulmanız zor. Hatta bu yaşta mesleğini sürdüren insan bulmak zor. Neden gençler peki? Dayanıklılar, tazeler, güçlüler. İyi eğitimliler. Aynı zamanda deneyimsizler. Hayatın daha bir içindeler. Şekillenmemiş fakat kendilerine has düşüncelere sahipler. Sağlıksız “koşullarda” yaşadıkları için erken yıpranıyorlar. Otuzu devirdiklerinde spor yapmalıyım, otuzbeşi geçtiklerinde bu mesleği bırakmalıyım demeye başlıyorlar. Çoğu ülser. Uyku problemi, aşırı stres, baş ağrısı. Bir romanda reklamcılık yapan kahramanın panosunda şu yazar: “Reklamcının kimi ülserdir kimi migren. Migreni ya da ülseri olmayanın kalbi tekler.” Her şeye reklamcı gözüyle bakmaya koşullanmış, mesleki deformasyona uğramaya yüz tutmuş bu “sağlıksız” gençler nasıl rahatlar peki?"
Doğan Yarıcı'nın bu güzel yazısının devamı Ortak Defter'de. Mutlaka okuyun.
"Kırk yaşın üzerinde reklam yaratıcısı bulmanız zor. Hatta bu yaşta mesleğini sürdüren insan bulmak zor. Neden gençler peki? Dayanıklılar, tazeler, güçlüler. İyi eğitimliler. Aynı zamanda deneyimsizler. Hayatın daha bir içindeler. Şekillenmemiş fakat kendilerine has düşüncelere sahipler. Sağlıksız “koşullarda” yaşadıkları için erken yıpranıyorlar. Otuzu devirdiklerinde spor yapmalıyım, otuzbeşi geçtiklerinde bu mesleği bırakmalıyım demeye başlıyorlar. Çoğu ülser. Uyku problemi, aşırı stres, baş ağrısı. Bir romanda reklamcılık yapan kahramanın panosunda şu yazar: “Reklamcının kimi ülserdir kimi migren. Migreni ya da ülseri olmayanın kalbi tekler.” Her şeye reklamcı gözüyle bakmaya koşullanmış, mesleki deformasyona uğramaya yüz tutmuş bu “sağlıksız” gençler nasıl rahatlar peki?"
Doğan Yarıcı'nın bu güzel yazısının devamı Ortak Defter'de. Mutlaka okuyun.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home